MİLLİ BİRLİK HAREKETİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ BİRLİK HAREKETİ

Korku ve baskıyla gündem saptırılarak ülkemizin gerçek sorunlarının gözardı edilmesine gözyummadan milli birlik ve beraberlik içinde vatanına, milletine, dini ve milli değerlerine, cumhuriyetine korkmadan sahip çıkmak isteyen onurlu TÜRK insanının sesidir
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ Empty
MesajKonu: KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ   KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:01 am

Yrd. Doç. Dr. Muharrem ES

Kocaeli Üniversitesi

İİBF Öğretim üyesi

Muharrem_es@hotmail.com



Giriş

Kentler ortaya çıktıkları ilk günden bugüne sürekli bir değişim içinde olan mekânlardır. Bulundukları dönemin siyasal, ekonomik ve sosyal yapısı bu değişim sürecinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu alanlarda tanık olunan olaylar dolaylı ve dolaysız olarak kentsel yönetim tarzını, kentsel mekânın kullanım biçimini, kentteki kişilerin birbirleriyle ilişkilerini etkilemektedir.

Kentlerin insanların toplumsal yaşamı üzerindeki etkileri son derece önemlidir. Sokaklar, meydanlar, parklar, açık alanlar kentlinin toplanacağı, birbirleriyle karşılaşacağı kaynaşacağı, bireysel ve birlikte kendini ifade edecekleri, kenti kültürü yaratacakları özgürlük ve toplumsal- davranışsal uzlaşma alanlarıdır. Kent mekânları ve bu mekânlara yüklenen anlamlar toplum ve bireyler arasındaki iletişimin en önemli unsurlarıdır. Çağdaş dünyanın “kent” denebilme derecesi, kentlerde yaşayan toplam nüfusun oranı ile ölçülmemektedir. Bu anlayışta son yıllarda kentli kültürü, kentsel tasarımın giderek daha önem kazanan ve üzerinde durulan bir alanı haline gelmiştir. Çevre ve insan etkileşimi, bu anlamda toplum, mekân ve davranış ilişkileri, bireylerin ve toplumun kendi yaşam koşullarını belirlemesine imkân verir.

Kimlik doğadaki herhangi bir canlıyı veya objeyi başka canlı veya objelerden ayıran, öncelikle onu görsel, işitsel vb. diğer duyularla algılanan, kendine özgü olma durumudur. Kimlik kültürel ve sosyal bir olgudur. Bir kimlik öğesi olan kültür, toplumun geleneğini, göreneğini, yaşama biçimini, adetlerini, alışkanlıklarını kapsayan bir kavram olduğu için kültür ve kimlik arasındaki ilişkinin vurgulanması önem taşımaktadır. Bir toplumun kültür düzeyinin seviyesi, toplumu oluşturan bireylerin yarattığı çevrenin kimliğini belirlemede ve yönlendirmede etken olarak görev yapmaktadır.

1. Kentsel Kimlik Kavramı

Kent teknik, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel birçok konuların birlikte söz konusu olduğu bir mekân, bir yerleşmedir. Bu yerleşmeler çeşitli kültür ve sosyal yapılardan oluşması nedeniyle farklılıklar gösterirler. Kentlerin farklı karakterleri kent kimliği, kent profili ve kent imgesi kavramlarıyla açıklanmaktadır. Kent kimliği uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenir. Kentin coğrafi içeriği, kültürel düzeyi, mimarisi, yerel gelenekleri, yaşam biçimi, niteliklerin karışımı olarak kente biçim verir. Kentin profilini doğal profili, sosyo-ekonomik profili ve insan eliyle yapılmış mekânın profili ile bir bütünleşmenin değerlendirilmesi oluşturur. Kentsel kimlik bir kentin, çevrenin, doğal ve yapay elemanları ve sosyo-kültürel özellikleri ile tanımlanır. Kentsel kimlik oluşum şeması, açılımları ile birlikte Şekil 1’de ifade edilmiştir.

Çevre ve içinde yer alan yaşam biçimi ile bir bütün oluşturarak toplumsal olarak yeniden üretilen, sürekli değişim ve gelişim halinde olan toplumsal ilişkiler, kent kimliğinin yeniden tanımlanmasına neden olmaktadır. Toplumsal deneyimler, görüşler, inançlar, davranışlar toplumun sosyo-kültürel yapısını oluşturur. Kişinin toplumsal davranışlarını yönlendiren bu öğeler kentsel kimliğin oluşmasında da etkin rol oynar. Kenti geçmişten geleceğe bir süreklilik içinde algılamak ve kavramak gerekir. Doğal çevreden kaynaklanan kimlik elemanları kentin doğal çevre verileri ile ilgilidir. Doğal çevre verilerini topografik durum, iklim koşulları, su öğesi, bitki örtüsü, jeolojik durum ve genel konum oluşturur. Bu faktörlerin farklılığı, kentleri birbirinden ayırır, tanımlar, özgün kılar ve kente kimlik verir. Kent kimliği kavramı çerçevesinde ele alınan kentin sahip olduğu doğal çevre verilerinin iyi analiz edilmiş olması, korunması, iyileştirilmesi ve vurgulanması, kentin olumlu kimliğinin korunması ve güçlendirilmesi anlamına gelir ve kentsel algılama daha olumlu olarak sağlanır.



Beşeri çevreden kaynaklanan kimlik elemanları birey ve toplumdur. Bireyin kimliği yaşadığı çevre içinde olgunlaşır. Bireyin kendi geçmişiyle ilgili bilinçli- bilinçsiz tüm algıları, bilgileri, birikim ve deneyimleri, düşünceleri, davranışları, gelecek ile ilgili beklenti ve tahminleri, gereksinim ve istekleri ayrıca içinde yaşadığı topluluğun adet, gelenek, inanç ve beklentileri kimliğini biçimlendirir. Bireysel kimlik grup ve toplum kimliğini oluşturur. Bunlara bağlı olarak, beşeri çevreden kaynaklanan kimlik elemanları, demografik yapı (nüfus büyüklüğü, yapısı, yoğunluğu, yaş grupları...), kurumsal yapı (politik, yönetsel, hukuksal, ekonomik...) ve kültürel yapıya yönelik alt elemanlardan oluşur. Kent kimliğini oluşturan öğelerin belirlenebilmesi için öncelikle çevrenin doğru bir şekilde algılanması ve tanımlanması gerekir.

Kentlilik bilincinin gelişmesi için ortak bir kentte yaşamak yeterli bir özellik değildir. Bir kentte yaşayan insanların yaşadıkları kente karşı ait olma duygusu taşımaları ise o kenti korumaları, geliştirmeleri, kentin imarı ve yönetimine katılmalarıyla mümkün olabilmektedir. İnsanlar kendilerinin içinde oldukları olguları daha kolay sahiplenmektedirler. Kentlilerin kentine sahip çıkabilmeleri için kenti algılamalarının doğru olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile kentlilik bilinci, kente yaşayanların var olan değişik kimliklerinin yanı sıra bir de içinde yaşadıkları kentle özdeşleşebilen bir kimliğe sahip olmalarıdır.


* Şekil.1

Kent imgeleri, toplumsallaşma sürecinde önemli bir rol oynarlar. Bu imgelerin, üzerinde düşünülmeden kabul edilen varlığı, az çok istikrarlı bir günlük ilişki ağı içinde, öğrenilen toplumsal norm ve rollerin devamını sağlar. Aslında, anlamlı bir çevre, büyük ölçüde bireyin toplumsal kimliğiyle örtüşür. Bireyin toplumsal kimliği, toplum ve mekâna uyum yeteneği sayesinde çevreye aşina olma ve emniyet duygusunu getirir.

2. Kent Kültürü ve Kültürel Sürdürülebilirlik

Kentler sadece insanların bir arada yaşadığı fiziksel mekânlar değildir. Günlük hayatlarındaki davranış kalıpları, düşünce biçimleri, politik tercihleri, sosyal ilişkileri gibi kente özgü sosyal ve siyasal ve kültürel özellikler olduğu gibi, fiziksel yapı da mimarisiyle, estetiğiyle kente özgü hız ve ölçeği ile ayrı özellik taşır.



Kentler, büyük bir toplumun ayrılmaz parçasıdır. Bir toplumda kentlerin sayısı, yayılımı ve işlevleri, kültürünün karmaşıklığına ve kültürel değişikliklerden etkilenme derecesine göre farklılık gösterir. Kentin gördüğü işlevlerin, bir ölçüde kültürünün yapısına, karmaşıklığına ve bu yüzden de içinde bulunulan tarihsel döneme göre değiştiği biliniyor. Bu değişim, kentin, temel olarak bir yerleşim yerinden bir atölyeye dönüşmesini de içerir.

Yaşayan bir organizma olan kentlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için kentlere özgü niteliklerin, devamlı olması gerekmektedir. Tarihsel gelişim sürecinde kentler artık geliştikleri bölgelerin kültür sanat merkezleri olma işlevini de yerine getirip öncesinden aldıkları kültürel mirasın bir sonraki kuşaklara üzerine yeni eklentiler/katmanlar koyarak aktarıldığı mekânlara dönüşmüşlerdir.Tarihsel süreç içerisinde kentler, toplumların kültürlerini yansıtan mekânlar olmuşlardır. Kentlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için, kenti oluşturan toplumların kültürel etkileşim içerisinde olmaları şarttır.

Kültür, bir toplumun ya da bütün toplumların birikimli uygarlığıdır. Kültür belli bir toplumun kendisi, bir dizi sosyal süreçlerin bileşkesidir. “Kültür tarihidir ve süreklidir. Eğer kültür bir kuşaktan diğerine geçiyorsa yani sürekliyse onun her kültürde nedenleri ve sonuçları vardır. Kültürün sürekliliğini gelenekler ve görenekler sağlar. Her kültürün başlangıcına uzanan bir geçmişi vardır.”Aslında kültürel sürdürülebilirlik olarak tanımlayabileceğimiz eylem süreci doğası gereği kaçınılmazdır.

Sürdürülebilirliği gelecek kuşaklara, ne tür bir dünyada yaşamak isteyeceklerine karar verebilecek durumda oldukları bir dünya bırakarak, günün gereksinimlerini, gelecek kuşakların kendi gereksinimlerinin karşılama olanaklarını azaltmadan karşılama biçimi olarak tanımlayabiliriz.

Her kuşağın bir önceki dönemden edindiği kültürel değer ve göstergeleri, diğer kültürlerle etkileşime girerek, onlara yenilerini ekleyerek yeni kuşaklara aktarmak görev ve sorumluluğu vardır. Bu kültürel sürekliliktir. Günümüzde çevre ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğinde olduğu kadar – hatta belki de daha çok tehlikede olan-kültürel sürdürülebilirlik de önemlidir. Özellikle Anadolu topraklarının kültürel birikimi ve uygarlık tarihi bu tarihsel mirasın üzerinde oturan bizlerin omuzlarındaki bir görev olarak algılanmalıdır. Kültürel süreklilik ve kentsel planlama bir bilgi süreci ya da fiziki düzenlemeden çok bir ilke ve bakış açısıdır.

Hızlı ve çarpık kentleşme Türkiye toplumunda bir dizi sosyal ve kültürel soruna sebep olmaktadır. Kentleşmenin kültürel boyutunun ihmal edilmesi ve sosyal anlamda kentleşmenin gerçekleştirilememesi kültürel çarpıklığa, boşluğa veya bunalıma sebep olmaktadır. Kırsal alanlardan büyük kentlere göçen milyonlarca kişi için, kırsal kültür işlevini kaybetmektedir. Ancak bu kişiler kentsel kültürü de yeterince benimseyememektedir. Ortaya çıkan bu “kültür boşluğu”, hızla oluşan bir “kuralsızlık” doğurmakta, toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamımızda ortaya çıkan “anarşi”nin temeli olabilmektedir.

3. Kentte Tutunma Çabaları; Hemşehri Dernekleri

Son dönemde, metropol kentlerde göç edenlerin yaşadıkları kültürel şoku aşabilmek ve kentte tutunabilmek için çeşitli çözümler ürettiklerine şahit oluyoruz. Bunun en somut örneği hemşehri dernekleri adı altında yapılan organizasyonlarda görüyoruz. Kentte gelenler iş, konut bulabilmek, ekonomik, sosyal sorunlarını azaltmak ve kültürel kimlikleri korumak için bir araya gelerek, dernek ya da vakıf örgütlerin çatısı altında hemşehri dayanışmasını sergiledikleri artan düzeyde gelişmektedir.

Hemşehrilik ilişkileri bütünsel kent ilişkileri içersinde cemaat ilişkilerini ve cemaate aidiyeti betimlemektedir. Hemşehrilik dernekleri, yalnızca bir örgütlenme biçimi olarak ortaya çıkmamakta, kentsel ilişkiler bütününün içinde yer alan ve devamlılığı bu ilişkiler tarafından da belirlenen cemaat çevreleri olmaktadır.

Kente göç edenlerin kentin değişik yerlerinde yaşayan hemşehrileriyle ortak bir mekânda bir araya gelerek birçok paylaşımın yanı sıra, kentin yarışmacı ortamına karşı bir dayanışma ağı oluşturmalarında hemşehrilik dernekleri önemli olmaktadır. Yine bu derneklerde patronaj ilişkilerine benzer ilişkiler de kurulmaktadır. Diğer bir deyişle hemşehrilik dernekleri, kentlerde birer baskı grubu haline gelebilen hemşehri gruplarının mekânı olmaktadır.

Hemşehri dernekleri diğer derneklerden farklı bir nitelik taşır. Hüseyin Bal’ın Antalya il merkezinde varolan hermşehri dernekleri üzerinde 1996 yılında yaptığı saha çalışmasının ürünü olan bildirisi “Kentsel toplumda Anomi-Yabancılaşma Olgusu Kente Göç Edenlerin Alternatif Çözümü: Hemşehri Birlikleri” başlığını taşımaktadır. Bal’ a göre; Sürekli göç alan kentlerde yapısal değişme anomi ve yabancılaşmayı yeniden üreterek gerçekleşir. Anomiyi ister ekonomik ve sosyal hayatta, bireyler arasında ya da kurumlarla bireyler arasındaki ilişkilerde karışıklık, düzensizlik, kural yokluğu olarak isterse bireyin sapma davranışlarının yaygınlaşması olarak ele alalım sonuçta toplumsal yapının ürettiği bir olgu olduğunu belirlemek durumundayız. Yabancılaşma sürecinde, birey kitle içinde yalnızlaşır, ürettiği nesnelere ulaşama, iletişim araçlarının pompaladığı tüketim bombardımanında alım gücünün yetersizliği nedeniyle çaresizdir, seçmen olarak seçtiklerini kutsallaştırır. Doğayı tüketerek yapay ortamlarda yaşamaya kendini mahkûm eder. Sanatı, edebiyatı, kültürel nesneleri alınıp satılan metalar olarak algılar. Bu durum kente yeni gelenler tarafından kaygı içinde algılanır. Bireysel düzeydeki çabalarıyla kentte tutunma, iş fırsatlarını değerlendirme ve kültürel kimliklerini korumanın mümkün olmadığını gören göçmenler topluluk düzeyinde dayanışmaya, örgütlü olmaya yönelirler. Bu örgütlülük hemşehri birlikleri olarak ortaya çıkar.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ Empty
MesajKonu: Geri: KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ   KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:03 am

Hemşehri birlikleri kentte kalmayı amaçlayan, kent toplumunun üyesi olma sürecine giren, yavaş ya da hızlı sosyalleşen bireylerin organize olduğu sosyal gruplardır. Yörelerinden getirdikleri değer-norm sistemleriyle kültürel kimliklerini de korumak isteyen ve kültür şokunu aşmak için dayanışmayı esas alan yeni kentliler, eski ve yeni değerleri zaman içinde uzlaştırırlar. Böylece başlangıçta eklemlenmiş olan bu gruplar süreç içinde kentle bütünleşme yöntemlerini geliştirirler. Kente ulaşan göç dalgaları sürekli olduğu için bu süreç yeniden yaşanır. Öyle ki kent her dönemde alt-kültür gruplarından oluşmuş parçaların oluşturduğu bütün görünümündedir. Alt-kültür gruplarının kentsel mekâna dağılmaları sosyal ve kültürel düzeyde parçalanmışlığın bir göstergesidir. Parçalanmış kentsel yapı anomi ve yabancılaşmayı yeniden üretir.

4. Küreselleşen Kentlerde Yeni Kimlikler

Tek bir dünyada yaşadığımızın altını çizmek bugünlerde en çok duyulan sözlerin başında gelmektedir. Küreselleşme, kavram olarak dünyanın sıkışması ve tek bir yer olarak algılama bilincinin artışı olarak tanımlanmaktadır. Giddens, “modernliğin sonucu olarak değerlendirdiği küreselleşmeyi, uzak yerleşimlerin birbiri ile ilişkilendirdiği yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır”.

Küreselleşme mekanizmalarının önemi yerlerin küresel süreçlerle etkileşmeleriyle bağlantılıdır. Giddens’a göre yerelliği belirleyen küresel koşulların etkisidir. Kentler farklılaşmış, parçalanmış mekânlar olarak ortadadır. Küreselleşme süreçleri tüm dünya etkilemektedir. Burada bazı yerler öne çıkmakta, bazıları önemini kaybetmektedir. Değişimin tüm boyutları dünya yüzeyinde yaşanmaktadır. Bu çerçevede görülen mekânsal sınırların aşılmasıdır. İletişim, bilişim teknolojileri, sermayenin hareketliliği yerleri farklılaştırmıştır. Yerleri farklılaştırırken sadece ulus devlet içindeki kentleri farklılaştırmamış, kentler içindeki yerleri de farklılaştırmıştır.

Günümüzde büyük metropoller, küresel/yerel eksende yeniden şekillenen iktidar ilişkilerinin ana halkasını oluşturuyor. Küreselleşme diye adlandırılan çapraşık ve çok yönlü iktidar ilişkileri ağı büyük metropollerde düğümleniyor, kendini yeniden üretiyor, derinleşip yayılıyor. Küreselleşmenin en görünür ve son yıllarda en çok tartışılan boyutu, dünya ölçeğinde kültürel trafiğin yoğunlaşması ve hızlanması oldu. Küresel kültür endüstrisinin dünya piyasalarını istila eden ürünleri karşısında, ulus-devletlerin kendi öz varlıkları olarak tanımladıkları, çeşitli uygulamalarla koruma altına aldıkları “milli kültürlerini” savunmaları giderek zorlaştı. Televizyon programlarından müzik türlerine, dünya markalarından haber görüntülerine kadar çok geniş bir yelpaze içinde yoğunlaşan kültür trafiği ortaya çıktı. Kentlerimiz yer alan çeşitli sınıfların ve kültürel zümrelerin hepsi, farklı biçimlerde, küresel dolaşım ağlarının içinde yer alıyor. Bu nedenle uzaktan bakan bir kozmopolit kültür uzmanının “ tutarsızlık” ya da “çelişki” olarak teşhis edebileceği tüm özellikleri barındırıyor kentler. Damların çoğundan çanak antenler yükseliyor, poşet çay, ketçap, Coca Cola gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş. Bugün tüm şehirler, gündelik yaşam farklı soykütükleri olan ürünlerin, teknolojilerin, görüntülerin çeşitli bileşimlerinden oluşuyor.

5. Yerleşimlerde Kültür;

Yerel ve bölgesel yönetimler, güzel sanatlar ve eğlence faaliyetlerinin hazırlıklarında, kültürel aktivitelerin tanıtımında ve kültürel demokrasiye erişmede önemli bir yere sahiptirler. Bu nedenle adı geçen yönetimler, yerleşimin geleneksel, kültürel özellikleri ve nüfusun kültürel karakteri ışığında, kültürel politikaları hazırlama ve uygulama kapasitesi ve hakkına sahip olmalıdır. Mimari oluşumlar, dil, güzel sanatlar, müzik, edebiyat, hepsi birden bir kentin ortak hafızasının ve tarihinin birer ifadesini; yaşam tarzlarının, sosyal oluşumların, kültürel mirasın ve yaşanmışlığın değişiminin barometresini oluştururlar. Bir yörenin kendine has coğrafyası, topografyası, iklimi ve yaşam koşulları, yaşayanların o yöreyle bütünleşmelerini sağlayacak, özgün kültürel karakteri oluşturur. Kültürel politikaların, ekonomik ve sosyal kalkınmaya da katkısı vardır. Daha kapsamlı olarak ele alındığında, bu politikaların oluşumu; bireylerin yerleşimlerini, Avrupa’yla ilişki ve değişim ağındaki rol ve konumlarıyla tanımalarına, tanımlamalarına ve bütünleşebilmelerine yol açar. Kültürel politikalar, ekonomik gelişmeyi ve toplum bilincinin oluşmasını teşvik eder; en küçük yaştan başlayarak, eğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır; toplumsal ilişkilere katılımda etkin rol oynar; toplumun engelli olan kesimlerinin sosyal yenilenmesinde yardımcıdır. Bu nedenle kültür; karmaşık kent politikalarının, insan haklarının tesisinin ve kentlerde yaşamın kalitesinin artırılmasının temel taşıdır.

6. Yerleşimlerde Kültürlerarası Kaynaşma;

Kişinin yaşadığı toplumun aktif ve gerçek bir üyesi olabilmesi için, kültürel zenginliği olan bir kentte yaşaması gerekir.Ancak çoğunlukla bu ilkeye saygı duyulmaz. Farklı dil, gelenek, kültür ve inanca sahip göçmen ve azınlıklar; genelde toplumca kolay benimsenmez veya onunla kaynaşamazlar. Genellikle bu tür kişilerin kent yaşamına ilişkin tecrübeleri, dışlanmışlık, yalnızlık, korku ve düşük standartlı bir yaşamla eşdeğerdir. Kültürlerarası kaynaşma; göçmen toplulukları için kaliteli bir yaşamın anahtarı olduğu gibi, yerel yönetimlerin ve kent bütününün kültürel ve ekonomik zenginliğinin de kaynağıdır.

Bir kentin görevi, buraya birlikte yaşamak, paylaşmak, bütünleşmek üzere değişik kültürel altyapılardan gelmiş gruplara; kent bütününe yapacağı olumlu katkı da göz önüne alınarak, misafir perverlik göstermek ve onları kucaklamaktır. Böylelikle, Avrupa yurttaşlığı kavramı; bir topluma ait olarak, farklı duygu ve düşüncelerin özgürce dile getirilebildiği, aktif bir demokrasi ortamında oluşur.

Sonuç

21. yüzyılda kentsel mekân sosyo ekonomik kriterlere göre farklı toplumsal sınıfların yaşam alanları arasında parçalanmıştır. Bu parçalanma gündelik hayatın geçtiği tüm mekânlarda gözlenebilir bir durumdur. Kentsel mekânda görülmeyen ama aşılması güç sınırlar vardır ve toplumsal sınıfların yaşam alanları arasında uzanan bu sınırlar toplumsal bölünmeyi de beraberinde getirmektedir. Böylece 21. yüzyılın kentinde, kentsel mekân yanında kent kültürü de yavaş yavaş belirginliğini kaybeder duruma gelmektedir.

21. yüzyıl kentinde kent kültürünün ayakta tutularak yaşatılabilmesi için kent yöneticilerine ve kent plancılarına oldukça önemli görevler düşmektedir. Kentlere yönelen yoğun göçlerle birlikte kentte bilinmeyene karşı duyulan korkunun ortaya çıkarttığı özel yaşamın yüceltilmesi olgusuyla mücadele edilerek kentteki bireylere kentin; yabancılarla birlikte farklı kültürleri öğrenme ve ortak bir şeyler paylaşma yeri olduğunun çeşitli yollarla anlatılması gerekmektedir. En azından kent yöneticilerinin küreselleşme –yerelleşme süreçlerinde kentsel mekânda meydana gelen oluşumları yakından inceleyerek iki strateji geliştirmeleri gerekmektedir; ilk olarak kentsel mekândaki bölünmelerin nedenleri araştırılarak bu bölünmeye engel olabilecek ya da en az düzeye indirilebilecek çözüm yolları bulunmalıdır. Kent birbirinden farklı kültürlerin bir araya geldiği mekân olduğu için her zaman içinde belirli bir parçalanma potansiyeli taşıyacaktır, fakat önemli olan bu kültürlerin bir arada yaşayabileceği ve ortak paylaşımlarda bulunabilecekleri mekânlar yaratabilmektir.

Kentler yerleşik kültürün en esaslı ürünleridir. Ulusların yerleşik kültür konusundaki katettikleri mesafenin de ölçüsü kentlerdir. Geçmişe bakmak geleceği yaratmanın ve hatta belirlemenin en temel koşuludur. Kendi kültür kökleri üzerinde yürümeyen toplumların vizyon üretmeleri güçtür. Amerikalı kültürologlar Sullivan ve Harper’ın dedikleri gibi “geçmiş inkâr etmek, kendi gücümüzü inkâr etmektir. Geçmiş kollektif kimliğimizin yansımasıdır”. Kentler ise bu kimliğin aynasıdırlar. Kentlerin gelenek içinde günümüze taşıdığı ayrıntılar (Mahalle, sokak, ev vb.) bu coğrafyada kalıcılığın gerçek kanıtlarıdır.

KAYNAKÇA

Karakurt Elif, Küreselleşme ve Küresel Yerel Süreçler Etkileşiminde Üst Gelir Grubu Konut Örneği, Kentsel Ekonomik Araştırmalar sempozyumu, cilt: 2.

Erdönmez M.Ebru, Akı Altan, Açık Kamusal Kent Mekânlarının Toplum İlişkilerindeki Etkileri, MM Garon YTÜ Mim Fakültesi E-dergisi, cilt 1, Sayı 1, 2005.

Beyhan Ş. Gülin, Ünügür S.Mete, Çağdaş gereksinmeler bağlamında sürdürülebilir turizm ve kimlik modeli, İTÜ Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, Cilt:4, Sayı:2, 2005.

BAL Hüseyin, Kent Sosyolojisi, Ankara, Turhan Kitabevi, 1999.

Keleş Ruşen, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, 2. baskı, Ankara, İmge Kitabevi, , 1998.

Keleş Ruşen, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, 9.baskı,2006.

Aslanoğlu A Rana, Kent, Kimlik ve Küreselleşme, Ezgi Kitabevi, 2.baskı, 2000.

Önem A.Buket, Kılıçaslan İsmail, Haliç bölgesinde çevre algılama ve kentsel Kimlik, İTÜ Dergisi mimarlık, planlama ve tasarım, Cilt:4, Sayı:1, Mart 2005.

Mai Ulrich, Doğu Alman Kentlerinde Kültür Şoku ve Kimlik Bunalımı, Mekân, Kültür, İktidar- Küreselleşen Kentlerde Yeni Kimlikler, der: Ayşe Öncü-Petra Weyland, İstanbul, İletişim yayınları 2005.

Kaya Erol, Kentleşme ve Kentlileşme, İstanbul, İlke Yayıncılık, 2003.

Hatt Paul K, Albert J.Reiss,Jr, Kentsel Yerleşimlerin Tarihi, 20.Yüzyıl Kenti, der:Bülent Duru, Ayten Alkan, Ankara, İmge Kitabevi,2002.

Bookchin,Murray Kentsiz Kentleşme, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999.

Pelin Pınar Özden, Ayşe Sema Kubat, Türkiye’de şehir yenilemenin uygulanabilirliği üzerine düşünceler, İTÜ Dergisi/a mimarlık, planlama, tasarım Cilt:2, Sayı:1, Mart 2003.

Öncü Ayşe, Weyland Petra (der.), Küreselleşen Kentlerde Yaşam Alanları ve Kimlik Mücadeleleri, Mekân Kültür İktidar, Küreselleşen Kentlerde Yeni Kimlikler, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005.

Çamdereli Mete, Yönetişim Ve Reklâm İletişimi, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2004.

Kiper Perihan, Küreselleşme Sürecinde Kentlerimize Giren Yeni Tüketim Mekânları ve Yitirilen Kent Kimlikleri, Planlama TMMOB Şehir plancıları odası yayını, sayı: 4, 2004.

Doğan İsmail, Korumacılığın Geleneksel Kent Kültüründen Çıkarması gereken dersler, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, cilt 35 sayı:12,2002.

Karakurt Elif, Bilgi Toplumu Sürecinde Yeniden Yapılanan Kentsel Mekânı Okumak,3.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Eskişehir,2004

http://www.kentli.org/makale/kultur

http://www.yerelnet.org.tr/uluslararasi/avrupakonseyianlasma
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KENTLİLİK BİLİNCİ-KÜLTÜRÜ-HEMŞERİLİĞİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ BİRLİK HAREKETİ :: İlk kategoriniz :: KENTSEL YAŞAM-YEREL YÖNETİMLER-
Buraya geçin: