MİLLİ BİRLİK HAREKETİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ BİRLİK HAREKETİ

Korku ve baskıyla gündem saptırılarak ülkemizin gerçek sorunlarının gözardı edilmesine gözyummadan milli birlik ve beraberlik içinde vatanına, milletine, dini ve milli değerlerine, cumhuriyetine korkmadan sahip çıkmak isteyen onurlu TÜRK insanının sesidir
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ Empty
MesajKonu: YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ   YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:09 am

Yrd.Doç.Dr.Muharrem Es

Kocaeli Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi

Ajlan Başatlı

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yüksek Lisans Öğrencisi



Kutu içi

Sivil toplumun, basit bir tanımı henüz keşfedilmemiştir. Kavram, farklı toplumlarda yaşanan tarihsel gelişmelere paralel olarak çeşitli biçimlerde tanımlanabilmektedir. Bir toplumda sivil toplumun gelişmesi kültürel bir süreçtir ve şu unsurların gelişmesi ile paralellik taşır: çoğulculuk, bağımsızlık, dayanışma, toplumsal bilinçlenme, katılım, eğitim, sorumluluk ve yetki devri. En geniş anlamıyla sivil toplum, bireylerin ve grupların devletten kaynaklanmayan ve devletçe yönetilmeyen her türlü toplumsal faaliyeti için kolektif bir tanım haline gelmiştir.





GİRİŞ

Dünya küreselleşerek bilgi toplumuna geçerken, sanayi toplumunun ürünü olan temsili demokrasi anlayışı da çok büyük bunalımlar yaşamakta ve kendini tekrar tanımlamaya çalışmaktadır.

Yaşanan küreselleşme sonucunda sınırların önemini kaybetmesi ve ülkelerin içine kapalı olmaktan çıkısı, ülkeleri dünyada yaşananların ve değişik kesimlerde alınan kararların etkisine açık hale getirmiştir. Yani, artık bir ülkede yaşayanların hayatları sadece o ülkede alınan kararlara bağlı olmaktan çıkmış ve temsili demokrasi, dayanaklarını kaybetmeye başlamıştır.

Küreselleşmeyle birlikte, insanların onurlu yaşam sürme hakkının tanınması ve isteklerini yerine getirmesinin meşru yollarının neler olduğu konusunda evrensel bir uzlaşı oluşmuş ve demokrasinin tanımında da yer alan “çeşitliliklere izin veren bir rejim” ifadesi öne çıkmıştır. Bunun sonucunda tek başına demokrasi yeterli olmamaya başlamış, katılımcı ve çoğulcu sıfatları da taşıması gerekli hale gelmiştir.

Artık demokrasi anlayışının odağında seçim süreçlerinin yerini, kamu alanında var olan oydaşmalar, uzlaşılar almıştır. Demokratik süreçlerde hedeflenen, siyasal gücü kimin kullanacağı değil, toplum içerisinde oluşacak “uzlaşı” olmuştur.

Değişen demokrasi anlayışı ile bireylerin taleplerinin çeşitliliğine olanak verilmiştir. Bu çeşitlilik içerisinde, birbiriyle anlaşan, fikir birliği eden bireyler küçük kamu alanları oluşturmaya başlamış ve oluşan bu kamu alanları sayesinde de bireyler topluma hizmet etme, kamu mal ve hizmeti üretme olanağı bulmuşlardır. Günümüzde demokratik bir anlayış içerisinde oluşturulan bu alanlar Sivil Toplum Kuruluşu (STK) adını almaktadır. (Tekeli, 2004:170)

Bu STK’lar sayesinde bireyler, kamusal özne olmanın ve bu yolla da yaşamlarını anlamlı kılmanın yolunu bulmuşlardır. (Tekeli, 2004:172) Artık birey verilen hizmetleri sadece tüketen değil, özellikle yerel ölçekte üretimde bulunup üretilen hizmetler içerisinde sorumluluk alan, katılımcı ve aktif bir yurttaş kimliğine doğru yol almaktadır.

STK’ların yerel yönetimlere etkisiyle ilgili bu yazı içerisinde öncelikle kavramların daha iyi anlaşılabilmesi ve aşinalık olması amacıyla Sivil Toplum tanımına ve kısa bir tarihine yer verilmiştir. Daha sonraki bölümde ise STK tanımına ve kısaca işlevlerinden bahsedilmiştir. Konuyla ilgili kavramların genel çerçevesini çizdikten sonra da STK’ların yerel yönetimlere etkisinden bahsedilmiştir.

1. SİVİL TOPLUM TANIMI

Sivil toplumun, basit bir tanımı henüz keşfedilmemiştir. Kavram, farklı toplumlarda yaşanan tarihsel gelişmelere paralel olarak çeşitli biçimlerde tanımlanabilmektedir. Bir toplumda sivil toplumun gelişmesi kültürel bir süreçtir ve şu unsurların gelişmesi ile paralellik taşır: çoğulculuk, bağımsızlık, dayanışma, toplumsal bilinçlenme, katılım, eğitim, sorumluluk ve yetki devri. En geniş anlamıyla sivil toplum, bireylerin ve grupların devletten kaynaklanmayan ve devletçe yönetilmeyen her türlü toplumsal faaliyeti için kolektif bir tanım haline gelmiştir.

Avrupa’da, sivil toplum kavramı, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmıştır. Aydınlanma Çağı’na kadar sivil toplum, belli bir hukuk düzenine tabi bir tür siyasi örgüt olarak anlaşılmıştır. Aristotle sivil toplumu \"koinonia politike\" olarak tanımlamıştır. Sivil olanla, siyasal olanın ayrımının henüz yapılmadığı bu anlayışta, sivil toplumun diğer toplum düzenlerinden farkı, hak ve haksızlığın ayrıldığı düzen olmasıdır. Cicero \"societas civilis\" ile sivil toplum kavramından bahsetmiştir. Sivil toplumun bu siyasi tanımı, Ortaçağa kadar kullanılmıştır. Buna göre, sivil toplum ve devlet neredeyse eşanlamlıdır ve iyi vatandaşlıkla yakından ilişkilidir ve sivil toplumla ilişkili ahlaki bir değerdir.

Sivil toplum kavramı, ilk kez Adam Ferguson tarafından 1767’de \"Sivil Toplumun Tarihi Üzerine Bir Deneme\" adlı çalışmasında kullanılmıştır. Ferguson’un yorumu, 19. yüzyılda Hegel ve Marx gibi düşünürleri rahatsız etmiş ve bu yaklaşımı tek taraflı ve önyargılı olmakla eleştirmelerine yol açmıştır. Bu düşünürler, sivil toplumu, daha çok burjuva ve bireyci dünya görüşü olarak tanımlamıştır. Bununla birlikte, 19. yüzyıldan itibaren, bazı siyasi ve toplumsal düşünürler önceki tanımlamalar arasındaki görüş ayrılığının ötesine geçmeye çalışmışlardır. Artık, Tocqueville’in, Durkheim veya Weber’in ilham kaynağı olduğu modern sivil toplumun yeni bir yorumu ortaya çıkmaktadır. Bu yorum dört temel kurala dayanır:

1. Sivil toplum, devlet, aile ve yerel yaşamdan bağımsız bir toplumsal alandadır.

2. Bireyler, sivil toplumu oluşturan herhangi bir dernek, işyeri veya gruba katılmaya zorlanamazlar.

3. Sivil toplum, hukuk düzeninin dışında kalamaz.

4. Sivil toplum, kollektif hedefler koyar ve vatandaşları temsil eder. Örgütlü sivil toplum bireyler ve devlet arasında \"aracı\" ve “itici güç” olarak rol oynar.

5. Sivil toplum,\"yetki devri\"(subsidiarity) boyutunu getirmiştir. Devlet ancak kendi girişimi, vatandaş açısından, yerel, bölgesel veya ulusal girişimden daha etkin ve yararlıysa, harekete geçmelidir.

Özetle, bugünkü sivil toplum tartışmaları, üç yaklaşım üzerinde durmaktadır (Güneş, 2004):

Liberal yaklaşım, vatandaşları, hak ve ödevleri açısından tanımlanan ekonomik ve rasyonel unsurlar olarak görür. Vatandaşlar, çıkar grupları olarak kendilerini düzenlerler ve devlet de evrensel olarak geçerli bireysel hakları güvence altına alır. Sivil toplum, bireysel hakların hayata geçirildiği ölçüde gelişebilir

Toplumcu teoriye göre, vatandaşlar, kendilerinin belirledikleri değerler esasında kurulmuş olan bir toplumun üyeleridir. Bireyler kendi işlevlerini, bireyle devlet arasındaki ilişkiler sisteminde yerine getirmeli, davranışlarını toplumun hedefleriyle örtüştürmelidir.

Demokratik yaklaşıma göre ise, sivil toplum, demokratik tartışmaların sadece fikir oluşturmakla kalmadığı, standartlar da getirdiği bir siyasi bilinçlilik yaratmaktadır. Böylelikle, bilgilendirme süreci, aynı zamanda bir karar oluşturma süreci haline gelmekte ve sivil toplum, ortak değerler üzerinde anlaşmaya varabilmektedir. Çağdaş toplumlarda sivil toplum, devlete karşı çıkış olmayıp, devlet, ekonomik pazar ve vatandaşlar arasında üçüncü sektör olarak bir rol üstlenmiştir.

2. SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TANIMI

Sivil toplum, kamu bilincinin gelişebildiği, demokratik katılıma imkân veren ve iletişime açık bir alandır. Dayanışma içinde harekete geçmek ve iletişim kurmak için bir grup insana ihtiyaç vardır. İşte sivil toplumdan, sivil toplum kuruluşlarına geçiş de bu noktada gerçekleşir: Sivil toplum, örgütlü toplumdur.

Avrupa’da, sivil alanda faaliyet gösteren yapılar, sosyal ortaklar (sendikalar, işveren örgütleri ve diğer kuruluşlar); sosyal ortakların dışındaki sosyal ve ekonomik aktörleri temsil eden örgütler; yerel düzeyde örgütlenen gençlik ve aile dernekleri CBO olarak anılan vatandaşın toplumsal hayata katılımını sağlayan örgüt ve dini topluluklar ile hükümet dışı kuruluşlar olarak adlandırılan NGO’lardan oluşur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ Empty
MesajKonu: Geri: YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ   YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:11 am

Sivil Toplum Kuruluşu (STK) kavramını dar kalıplara sığdırmak mümkün değildir. STK’lar, sivil toplumla iç içe geçmiştir. Avrupa’da sivil toplum, çoğu kez NGO terimiyle birlikte düşünülmektedir. Sivil toplumun bir parçası olan bu kuruluşlar, vatandaşları ortak bir amaç için bir araya getiren çevre ve insan hakları örgütleri, tüketici dernekleri, yardım ve eğitim örgütleri gibi yapılardır. ABD’de ise STK, Gönüllü Kamu Örgütleri (Public voluntary Organizations (PVOs)’ olarak adlandırılmaktadır. Bu ikinci kavram bir anlamda kamu sektörünün ve sistemin aksaklıklarını gidermeye yönelik gönüllü hizmet grupları anlamını da taşımaktadır (Güneş, 2004). Türkiye’de, İngilizce’deki \"Non-Governmental Organization\" kavramının tam karşılığı yoktur. Fakat anlam itibariyle hükümet dışı örgütler veya devlet dışı örgütler anlamına gelmekte ve bu niteliğiyle bir anlamda kamu organizasyonları dışındaki yasal örgütlenmeleri ifade etmektedir. Geçmişte, cemiyetler, klüpler, daha yakın bir tarihte demokratik kitle örgütleri gibi sözcükler sivil alanda faaliyet gösteren bu yapıları tarif etmekte kullanılmıştır. Hatta, gönüllü olup olmadığı, üyelik aidatları, kamu yararı gözetmesi, vergi muafiyeti, vb. çeşitli kriterlere bakılarak kuruluşlar sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Ancak bugünkü en yaygın kullanım, Sivil Toplum Kuruluşları’dır.

Türkiye’deki mevzuata göre, STK’lar, dernek veya vakıf statüsünde kurulup, kar amacı gütmemek kaydıyla faaliyet gösterebilirler. Mevzuatta, gönüllü örgütlere veya STK’lara doğrudan bir referans yoktur. Türkiye’de sivil toplum, siyasi partileri, vakıfları, dernekleri, sanayi ve ticaret odalarını, meslek örgütlerini, üniversiteleri, sendikaları, farklı platform ve yurttaş girişimlerini içine alır.

2.1. STK’ların Özellikleri :

STK’ların en belirgin özellikleri, sadece kendi amaç ve değerlerine hizmet etmemeleri, hükümetlerden, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları, ticari çıkar gözetmemeleri ve kar amacı gütmemeleri ve merkezi otorite ile vatandaş arasında arabuluculuk yapmalarıdır.

Bunun dışında Tekeli’nin ortaya koyduğu STK’lara ait ayırt edici özellikler ise şöyledir.

· STK’lar; gönüllülük ve özel alandan fedakarlık yapılmasına dayandırılmalıdır

· STK’ların; nihai amaçlarının topluma bir şey sunmak, toplumsal iyiye katkıda bulunmak olmalıdır.

· STK’lar; açık ve belli bir konuda uzmanlaşmış (issue specific) olmalıdır.

· STK’lar; içerisinde hiyerarşik ilişki kurulmamakta; buna ihtiyaç duyulmayıp, kurulacak ilişkilerin yatay ilişkiler ya da eşitler arası ortaklık ilişkisi olması sağlanmalıdır (Tekeli, 2004:108-110).

2.2. STK’ların İşlevleri :

Değişen şartlar içerisinde diğer sosyal kuruluşlarda da olduğu gibi STK’ların da işlevlerinde değişiklikler olmuştur. 19. yüzyılda STK’lar gönüllülük temelinde zengin kesimdekiler tarafından fakir kesime yardım maksadıyla kurulmuş ve varolmuştur. Fakat günümüzde değişen koşullarla birlikte STK’larının bunların çok ötesinde rol ve işlevler üstlendikleri gözlemlenmektedir.

Günümüzde STK’ları çalışmalarında, eşitliği yayınlaştırmak, toplumsal sorunları belirlemek, kaynak temin etmek, insanlığın onurunu yükseltmek, kamu eğitimi, hayırseverlik ve sosyal hizmetler sağlamak, örgütlenmeyi teşvik etmek ve demokratik ilke ve kurumların güçlendirilmesini sağlamak gibi konularla ilgili yoğun bir çaba içerisindedirler (Yıldırım, 2004:72).

Uygulamada STK’ların işlevleri genelde bulunduğu ülkenin şartlarına göre değişmektedir. Bazı ülkelerde siyasi partilerin ve özel sektörün zayıflıkları itibariyle kurumsal boşluğu doldurmaya çalışırken, bazı ülkelerde ise hegemonyaya tepki olarak var olmaktadırlar (Yıldırım, 2004:73).

STK\'lar hangi görüşten olursa olsunlar tüm insanların ortak ilkelerde bulunabilecekleri varsayımından yola çıkarlar. Bu anlamda, STK\'ların üstlendikleri işlevleri birkaç başlık altında toplayabiliriz.

· Kamuoyu oluşturmak yolu ile bireylerin taleplerinin dile getirilmesine yardımcı olmak.

· Çoğulcu bir toplum yapısının oluşmasını sağlamak suretiyle piyasadaki metalaşmaya ve egemen piyasa değerlerine karşı dengeleyici bir unsur olmak.

· Kendi içlerinde oluşturacakları katılımcı ve çoğulcu bir kültürle beslenmiş ve aynı zamanda yönetim deneyimi de edinmiş bireylerin yetişmesini sağlamak.

· Pilot projeler üretmek, bu projelere kaynak bulmak ve bu projeleri uygulamaya geçirmek yoluyla eğitim, sosyal refah ve istihdam konularında hükümet politikalarına paralel ya da alternatif sorumluluklar alabilmek.

Bunun dışında işlevleri daha detaylı olarak Yıldırım’ın (2004:75-92) yaptığı şekilde siyasal, kültürel, bireysel, ekonomik adları altında dört ana başlık altında toplayabiliriz. Bu işlevlerden siyasal ve kültürel işlevlere değinilecektir.

2.2.1. Siyasal İşlevler :

Sivil toplum örgütlerinin en önemli işlevi siyasi iktidara nüfuz etmek, siyasi iktidarı parçalayarak adem-i merkezi hale getirmek, bireyleri otoritenin baskısına karşı korumak ve bu sayede despotizme karşı güvence oluşturmaktır (Taylor, 1990:111’den aktaran Yıldırım, 2004:75).

Bunun dışında değişik düşünceleri dile getirme fonksiyonları sayesinde çeşitli grupların sistemden yabancılaşmalarını önlemekte ve kendini ifade edebilen bireylerin katılımını sağlayarak, rejimlerin istikrarını sağlamaya yardımcı olmaktadır.

Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin gereği olan STK’lar, temsili demokrasinin aşınması sonucu yıpranan güçler ayrımı ilkelerinin denetimi ve kontrolünü yapabilmektedirler. Örnek olarak yasamanın yürütmeyi denetlemesinin artık imkansız olduğu aşikardır.

Yasama Alanına Etkileri :

STK’ları kendilerini ilgilendiren bir yasanın kabulü veya reddi için milletvekilleriyle temas kurmakta ve onları etkileyerek lehlerinde karar almalarını sağlamaktadırlar. STK’lar kendilerini ilgilendiren konularda sürekli bilgi toplamakta, araştırma yapmakta veya yasa tasarısı hazırlamada büyük katkı sağlamaktadırlar. Genellikle parti disiplininin az olduğu yerlerde yasama alanına etkileri fazla olmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YEREL YÖNETİMLERDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ETKİSİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» YEREL YÖNETİMLERDE KATILIMCILIK VE HESAP VERME
» YEREL YÖNETİMLERDE YEREL KALKINMA
» YEREL YÖNETİMLERDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ ANLAYIŞI
» YEREL KALKINMA YEREL YOKSULLUK OLMAMALI
» YEREL YÖNETİMLERDE STRATEJİK YÖNETİM VE PLANLAMA

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ BİRLİK HAREKETİ :: İlk kategoriniz :: KENTSEL YAŞAM-YEREL YÖNETİMLER-
Buraya geçin: