MİLLİ BİRLİK HAREKETİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ BİRLİK HAREKETİ

Korku ve baskıyla gündem saptırılarak ülkemizin gerçek sorunlarının gözardı edilmesine gözyummadan milli birlik ve beraberlik içinde vatanına, milletine, dini ve milli değerlerine, cumhuriyetine korkmadan sahip çıkmak isteyen onurlu TÜRK insanının sesidir
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 TERÖRE KARŞI SINIRLI ÖNLEMLE MÜCADELE OLMAZ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

TERÖRE KARŞI SINIRLI ÖNLEMLE MÜCADELE OLMAZ Empty
MesajKonu: TERÖRE KARŞI SINIRLI ÖNLEMLE MÜCADELE OLMAZ   TERÖRE KARŞI SINIRLI ÖNLEMLE MÜCADELE OLMAZ Icon_minitimeÇarş. Şub. 18, 2009 10:45 pm

'Sınırlı Önlem' Çözümsüzlüğü - Erdal SARIZEYBEK


Terörle mücadelede, tehdide göre her türlü tedbir olanağı sağlanmalı...

'Sınırlı önlem' çözümsüzlüğü

Sınırsız, sonsuz eylem ve hareket yeteneğine sahip teröre karşı 'sınırlandırılmış önlem' yaklaşımı son karakol baskınlarıyla artık çökmüş durumdadır. Sürekli şehit verilmesinin engellenmesi, terörü eylem yapmadan önce, bulunduğu yerde etkisiz hale getirmekle olanaklıdır.

Erdal SARIZEYBEK


TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı



esarizeybek@tusam.net


Şemdinli Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı'nın Aktütün Bölüğü 9 Mayıs 2008 günü teröristlerin saldırısına uğradı ve 6 şehit verdik. Aslında bu ilk saldırı değildi, aynı bölük 12 Eylül 1992'de de saldırıya uğramış ve 22 şehit verilmişti. Karakol baskınları uzun yıllar Türkiye gündeminden hiç düşmedi. Daha yedi ay önce Dağlıca'da konuşlu bir piyade taburu Aktütün'le aynı kaderi paylaştı ve Irak'tan gelen kalabalık bir terörist gurubun baskınına uğradı. Ardı ardına gelen baskın haberleri, çatışmalar ve şehitler kamuoyunu derinden etkiledi ve kamuoyu haklı olarak terörün yarattığı olası tehditleri düşünmeye ve alınan karşı önlemleri sorgulamaya başladı; PKK bu cüreti nereden alıyordu, teröristler sınırı nasıl geçiyordu, terörist varlığı önceden nasıl tespit edilemiyordu, hava harekâtı neden sonuç vermiyordu?

Kamuoyu vicdanında tüm bu soruların açık ve net bir karşılık bulabilmesi için, Türkiye'nin İran-Irak sınırlarında alınan önlemlerin, terörist kampları ile karakolların konuşlandığı coğrafyanın özelliklerinin ve sınır ötesi tehdide karşı alınan önlemlerin gün ışığına çıkarılması gerekmektedir.

SINIRLARIMIZ

Türkiye'nin İran ile mevcut sınırı; doğuda Iğdır'ın Aralık ilçesi ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin müşterek sınırından geçen Aras Nehri'nin ülkemizden ayrıldığı Dilucu noktasından başlar ve Türk-İran-Irak sınırlarının kesişme noktası olan Hakkari'nin Şemdinli ilçesi Mezargediği noktasında son bulur. İran Sınırı, 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması ile çizilmiş olup o tarihten günümüze önemli sayılacak bir değişikliğe uğramamıştır. Uzunluğu 454 km olan Türkiye-İran sınırı üzerinde fiziki güvenlik sistemi geçen dört yüz yıla karşın kurulamamıştır. Dağların zirve hattından geçen müşterek sınır üzerinde yaklaşık her yüz metrede işaret amaçlı dikilmiş taşların dışında yol, kule, aydınlatma gibi fiziki unsurlar mevcut olmayıp sınır koruma, piyade ve jandarma karakollarınca çıkılan devriyeler aracılığıyla yapılmaktadır.

Şemdinli'den başlayan Irak sınırı ise çok sarp dağların zirve hattından geçerek doğu-batı yönünde uzanmakta ve Türkiye-Suriye-Irak sınırlarının kesişme noktası olan Habur-Dicle (Hezil) Çayı kavşağında son bulmaktadır. İngiltere ile Türkiye arasındaki uzun görüşmeler sonucu 1926'da imzalanan Ankara Anlaşmasıyla belirtilen Türkiye-lrak sınırı çizilmiştir. 331 km uzunluğundaki Türkiye-lrak sınırının özellikle 224 kilometrelik bölümü çetin doğa koşullarının yaşandığı çok sarp ve engebeli bir araziden geçmektedir.

Uydudan görsel ve karadan fiziksel önlemlerin bulunmadığı sınırlarımızda illegal sınır geçişlerinin asker gücüyle önlenmesi olası değildir, arazi ve mevsim şartları buna izin vermez. Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı'nın son beş yıllık illegal sınır geçişleri raporları incelendiğinde, özellikle üçüncü ülkelerden gelerek İran sınırını geçen sığınmacıların sayıca çokluğu, sınır korumasındaki olumsuzlukların belirleyici bir işareti olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde tartışılan uydu alımı ve sınırların uydular aracılığıyla izlenmesi konusunun terörle mücadele gündeminin ilk sıralarında yer almasının gerekçesi de bu olumsuzlukları gidermek amacını taşımaktadır. Son dönemde gerçekleşen karakol baskınları ile sınır korumadaki olumsuzlukların gündeme taşınması, mevcut tedbirlerle teröristlerin sınır geçişlerinin önlenemediğini açıkça göstermektedir. Türkiye'ye Irak'tan yönelen terör tehdidinin ağırlığı dikkate alınarak, gerekli önlemlerin de aynı ölçekte alınması mücadelede etkinliğin birinci şartı olarak düşünülmektedir.

SINIR-TERÖRİST-KARAKOL

PKK terör örgütünün Irak kuzeyindeki kampları ile İran-Irak sınır üçgeninde gerçekleşen karakol baskınları yan yana getirildiğinde sınır-terörist-karakol üçlüsü arasındaki ilinti de açıkça ortaya çıkmaktadır. Zap, Avaşin, Basyan ve Hakurk terörist kampları Irak sınırının Hakkari ve Şırnak bölgesinin güneyinde, Jerma ve Kelereş kampları ise İran sınırının Şemdinli ve Başkale ilçelerinin bulunduğu bölgede yer alır. Terörist varlığı ve tehdidinin bulunduğu bölgeler ile Türkiye'nin İran ve Irak sınırlarına uzaktan bakıldığında, Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca'nın, kuzey hariç diğer üç cepheden yakın ve ağır bir tehdit altında bulunduğu hemen göze çarpar. Dağlıca ve Aktütün saldırıları bu değerlendirmenin trajik bir kanıtıdır. Irak'taki Avaşin alanının Hakkâri'ye açılım noktasında Dağlıca karakolu, Basyan alanının Şemdinli'ye açılan noktasında ise Aktütün karakolu konuşlanmıştır. Her iki karakol da kritik bir arazide bulunmakta olup teröristlerin Türkiye'ye ana geçiş istikametlerini kapatmaktadır.

Aktütün, kuzeydeki Çarçele Dağı'ndan güneye doğru uzanan sırtlar üzerinde adını aldığı mezra ile iç içe bir karakoldur. Daha kuzeyinde yer alan Üzümkıran yerleşim birimi 90'lı yıllardaki terörist tehdidine dayanamayarak göç etmiş, Dağlıca ile Aktütün arasındaki tek yerleşim birimi de haritadan silinmiştir.

Gece gerçekleşen karakol baskınlarında kara yoluyla takviye gönderilmesi büyük risk taşımaktadır ve yardım için gidecek takviyelerin pusu ve mayın tehdidi yüzünden ağır kayıplara uğraması olasıdır. Özellikle Aktütün karakolunun bulunduğu Konur Vadisi, Berhabin ve Leylek Dağı bölgelerine havadan indirme yapmak olanak dışıdır, çünkü teröristlerin uzun menzilli silahlarının açık hedefindedir. Bu şartlarda karakol kendi olanakları ile tehdidi karşı tedbir geliştirmesi gerekir ama bunu yapamaz çünkü tehdit Irak'tadır ve oraya geçemez. Teröristlerin sınır geçişlerini mevzide bulunan kuvvetlerin tespit etmesi de çok zordur; bir sürüngen özelliğine sahip robotik teröristlerin kaya altlarından geçişleri ve tırmanışlarıyla termal kamera gözünden kaçması doğaldır. Bu durumda sınır koruma görevi üstlenen karakollar tehdide karşı çaresiz midir? Hayır, değildir, tehdidi bulunduğu yerde yok etmek gerekir ama nasıl?

ABDİSTİHBARATI

Aralık 2007'den bu yana Türk Hava Kuvvetleri Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk ve Kandil'deki terör hedeflerini vurmaktadır. Mart başından beri vurulan hedefler ise Basyan ve Avaşin'dir. Her iki terörist kampı da birbiriyle irtibatlı olup sınırlarımıza ve de karakollarımıza bir nefes kadar yakındır. Bu iki terörist kampı Zap ve Hakurk'la da irtibatlı olup, tahkim edilmiş mevzileri vardır, sığınakları depoları vardır ve terörist, yıllardır hem de uzunca yıllardır bu kampları asla terk etmemiştir.

Hal böyle iken, terörle mücadele adına ülkeler işgal eden ve savaşlar açan ABD bu terörist varlığının farkında değil midir? Elbette farkındadır ama müdahale etmemiştir, anlık istihbaratı vermemiştir ve PKK'yı karşısına almak istememiştir. Çünkü ABD'ye göre PKK silahlı misyonunu tamamlamış ve siyasi misyonunu Barzani üstlenmiştir. Bu bölgesel projeyi kabul etmeyen ve Barzani yönetiminden pay isteyen radikal teröristleri ikna etmek için ABD, "PKK müşterek düşman" söylemiyle Türk Hava Kuvvetlerince vurulmasını sağlamaktadır. Türkiye'nin kendi varlığına yönelik bir tehdide karşı ABD istihbaratı ile kısıtlı ölçüde harekete geçmesi stratejik bir hatadır. Çünkü bu bölgesel planlarda Türkiye ile ABD'nin ulusal çıkarları birbiriyle çatışmaktadır ve ABD, Türkiye'nin bölgesel güç haline gelmesine olanak verecek bir harekatın gerçekleştirebilecek bir istihbaratı vermesi olası görülmemektedir. ABD'nin bu stratejik hamlesi karşısında sahip olduğu dinamikleri harekete geçirmeyen Türkiye, bunun bedelini çok ağır bir şekilde ve de şehit vererek ödemektedir.

TEHDİDEGÖZYUMMAK

Türkiye'de çok karakol baskını yaşanmıştır. Bu baskınlarda çok şehit verilmiş ve terörle mücadeleyi güvenlik güçlerine yaşanan olaylar öğretmiştir. Başlangıcından bu yana askeri operasyonlar siyasi destekten yoksun kaldığı için arzu edilen sonuca bir türlü ulaşılamamıştır. İnsan gücüyle korunamayan sınırların, alan kontrolü yapamayan sabit karakolların, müdahale edilemeyen PKK kamplarının bulunduğu bir coğrafyada tehdide göz yummak demek; baskın demektir, şehit demektir ve bu işin tabiatı da budur. Hangi tedbiri alınırsa alınsın, hangi silah konuşlandırılırsa konuşlandırılsın, havadan ve karadan ateş destek silahları da kullanılsa bile bu coğrafya ve bu koşulda yaşayan bu terörist sınırları geçer. Taştan kale gibi karakollar ve dağ taş oyularak mevziler yapılsa bile, sınırı geçen bu terörist sabit olan, tepe tutan, yürümeyen özellikteki karakolu vurur, bunu önleyebilmek bu şartlarda olası değildir. 30 Ağustos 1992 Alan çatışması, 12 Eylül Aktütün çatışması, 27 Eylül Derecik çatışması bu yapılan tespitlerin trajik örnekleri teşkil eder. Aşılmaz denilen teller, mayınlar aşılmıştır, geçilmez denilen sınırlar geçilmiştir, basılmaz denilen karakollar bir bir basılmıştır. O halde hata nerededir?

Tehdide karşı harekat yönteminin isabetsizliği Türkiye'yi bu sonuçlarla karşı karşıya getirmektedir; siz karakolda bekliyorsunuz, sınırı korumaya çalışıyorsunuz ama sınırın hemen yanı başındaki PKK kamplarına girip yok etmiyorsunuz ve yok etmediğiniz tehdit gelip sizi vuruyor, bunun anlaşılabilir bir yanı var mıdır?

Siyasetin askeri operasyona destek olmayışı Türkiye'yi bu duruma düşürmektedir; otuz yıldır terörle mücadele ediyorsunuz, nerdeyse otuz bin teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz ama hala dağlardasınız ve dağdaki terörist bitmiyor çünkü dağa çıkış sürecine siyaset dönüp bakmıyor, böylesi bir mücadeleden sonuç çıkabilir mi?

Siyasetin teröre verilen küresel desteği görmezden gelişi Türkiye'yi bu trajedinin içinde boğmaktadır; PKK küresel bir sermaye haline gelmiş, 500 milyon Avro'yu aşan bir gelir kaynağı var, siz bunu önlemeye çalışacağınız yerde dayanaksız ve denenmiş girişimlerle sorunlara çözüm arıyorsunuz, bu akla sığar mı?

Siyasetin ulusal çıkarları göz ardı ederek siyasi çıkarlar peşinden sürüklenmesi Türkiye'yi tehditlere açık hale getirmiştir; siz ABD ile stratejik müttefikiz diyorsunuz, Barzani ve AB ile ilişkiler geliştiriyorsunuz ve teröre karşı onlarla mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz ama bu teröristi yaratan da besleyen de büyüten de onlar ama bu söylendiğinde gerçeği görmezden geliyorsunuz, böyle mücadele olur mu?

Yaşanan olaylar göstermiştir ki; karakol baskınlarını önlemenin yegane yolu, o baskın gücüne sahip tehdidin yok edilmesini sağlamaktan geçer, artık bunun anlaşılması gerekmektedir. Tehdit nerededir? Irak kuzeyindeki Zap, Avaşin, Basyan ve Hakurk PKK kamplarındadır. Başka nerededir? Barzani'ye sığınan teröristler ve oluşturulan özel yapı altındadır. Başka? AB ülkelerindeki PKK terör örgütün siyasi cephe teşkilatı ve Türkiye'deki siyasi uzantılarıdır. İşte tehdit budur. ABD istihbaratından artık vazgeçilerek Türkiye'nin kendi milli istihbaratıyla ve kendi milli güçleriyle harekete geçmesinin zamanı gelmiştir, diye düşünmek yakın tehdide karşı en doğru düşünce yaklaşımı olacaktır. Aksini düşünmek, üniter yapının değiştirilmesi projelerine destek olmakla aynı anlamı taşıyacaktır.

SİYASETİHANETEDÖNÜŞÜYOR

Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, Eylül 92'nin ilk haftasında Şemdinli Alan karakoluna gelmiştir. Bir baskın sonrası verilen 19 şehidimizin acısını bizlerle paylaşmak düşüncesindedir. Teröristlerin Irak kuzeyindeki Basyan, Hakurk ve Jerma kamplarında olduğu, bu tehdide karşı önlem alınmaz ise eğer, sınır boylarındaki karakolların saldırıya uğrayacağı kendilerine anlatılmıştır. Tehdit bulunduğu yerde yok edilmediği için alınmış olan onca tedbire karşın karakollar terörist saldırısına uğramaktan kurtulamamıştır. Bugün için değişen bir durum yoktur. Tehdit yakın ve ağırdır. Askeri hedef olarak tehdit, Çukurca ve Şemdinli güneyindeki Avaşin, Basyan ve Hakurk alanlarındaki terörist varlığıdır. Geçmişten ders alınarak bu tehdit olduğu yerde yok edilmez ise, Barzani yönetimindeki özel birlik çatısı altında toplanmış terörist varlığı çökertilmez ise, bu tehdidin bugün ya da yarından yakında bir zamanda sınır bölgelerimizdeki karakolları vuracağı, mayın ve pusu gibi eylemlerle zayiata yol açacağını düşünmek, taktik olarak da, stratejik olarak da en doğru yaklaşım tarzı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Siyasi desteği olmayan bir askeri harekatın başarılı olamayacağı hususu da gözden kaçırılmamalıdır. Siyasi otoritenin sayılan bu tehditleri görmezden gelen yaklaşımı, teröre verilen küresel desteği duymazdan gelen tavrı Türkiye'ye yönelik tehditleri her geçen gün daha da ağırlaştırmaktadır.

Her gün verilen şehitler, yok edilmeyen tehditler, dış desteklere karşı alınmayan tavırlar geleceğimizi ve varlığımızı yok olma riskine açık hale getirmektedir. Yönetici siyasetin tehdidi yaratanlarla işbirliği yaptığı görülen bir gerçektir. Bu gerçek, bizi, geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atmaktadır. Anlaşılan o ki, bizim ülkemizde siyaset artık ihanete dönüşmektedir...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TERÖRE KARŞI SINIRLI ÖNLEMLE MÜCADELE OLMAZ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» "SÖZ" ÜN KARŞI KONULMAZ GÜCÜ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ BİRLİK HAREKETİ :: İlk kategoriniz :: TERÖRLE MÜCADELE-
Buraya geçin: