MİLLİ BİRLİK HAREKETİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ BİRLİK HAREKETİ

Korku ve baskıyla gündem saptırılarak ülkemizin gerçek sorunlarının gözardı edilmesine gözyummadan milli birlik ve beraberlik içinde vatanına, milletine, dini ve milli değerlerine, cumhuriyetine korkmadan sahip çıkmak isteyen onurlu TÜRK insanının sesidir
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
EVEREST




Mesaj Sayısı : 0
Kayıt tarihi : 29/01/09

Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Empty
MesajKonu: Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor   Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Icon_minitimePaz Şub. 01, 2009 5:40 pm

Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor


Hiç tufandan önce insanların uygarlığının neye benzediğini öğrenmek ister miydiniz? Bu artık mümkün. Bu görüntüler,Türkiye ve Orta Asya’da kazılarla ortaya çıkmaktadır.

Biz insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin’i görmeye yanlış bir şekilde şartlanmışızdır. Ancak şimdi Türkiye ve Orta Asya’da arkeologlar tufandan on binlerce yıl önce uygarlık izlerini keşfetmektedirler. İran ve başka yerlerde kazılarda sadece bir değil ama belki de birkaç “Nuh’un gemisi” olduğunu öğrenmekteyiz.

Bir zamanlar Yunanlılar ve Türkler tek bir halktı. Ancak, belirsiz bir tarihte onların yolları ayrıldı. Onlar o zamanlar daha emekleme çağında olmalarına rağmen birbirlerine gayrimeşru dediler. Binlerce yıldır, Yunanlılar Türkleri örtbas edip Batı Uygarlığın atalarının kendileri olduğunu dünyaya ikna edebilmişlerdi. Ancak bu yalanı daha fazla sürdüremezler.


Yakın zamanda tarih konusunda bilgili bir Türk hanımla yazıştım ve ona böyle korkunç bir sahtekârlığın nasıl yürütülebildiği konusunda fikrini sordum. Türkler ve Yunanlılar hakkında olup bitenleri bilmediğini belirtti, ancak şunları söyledi “Yunanlılar ve Türklerle ilgili şunları söyleyebilirim. Zeus Türkçe bir isimdir. Yunan sahtekârlığı artık bir sır değildir ve birçok araştırmacı, Yunanlı olarak bilinen birçok şeyin Helen öncesi Yunan olmayan Mısır, Hitit ve Türk uygarlıklarına ait olduğunu anlamaya başladılar - Bu çok tartışmalı bir konudur. Türkiye’deki Truva kazıları yürütün Profesör Manfred Korfmann, Avrupa’da yaptığı bir konferansta Truva ve diğer önemli Anadolu Uygarlıklarının Yunanlı olmadığını söylediği için büyük tepki görmüştü. Anadolu’nun çok yakın bir tarihte Yunanlaştığını söyledi. O zamandan önce başka önemli uygarlıklara ev sahipliği yapıyordu. Maalesef, Prof. Korfmann yakın bir tarihte vefat etti. Çok şükür, akademik dünyada bu önemli konuyu açmaya vakti oldu. Önderimiz ****** “Anadolu 7000 yıldır Türk’tü” demişti ve Çanakkale’de İngilizleri yendikten sonra Truvalıların intikamını aldık demişti. Bunu sadece politika sanabilirsiniz ama Petroglifler herkesin göreceği şekilde ortadadır.


Yahudi Tarihini yazan Flavius Josephus, eserinin Yunancaya tercüme edilmesini istemedi. Çünkü o zaman Yunanlıların, Yahudiliği kendilerinin keşfettiklerini iddia edebileceklerini savundu.

Hıristiyanlığı ilk kabul edenlerin Türk ulusları olduğu tarihi bir gerçektir. Bunun sebebi bizden saklanmıştır. Aslında bir Yunanlı
olan Roma İmparatoru Konstantin I, Türklerin neden Hıristiyanlığı bu kadar kolay kabul ettiklerini öğrenmemizi istemedi. Dolayısıyla, onun etkisiyle dünya tarihinin en şaşırtıcı gerçeklerinin biri bizden esirgenmişti. Ben kendim bunu yakın tarihte öğrendim, birkaç ay sonra “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” kitabımı yazdım.





Belirttiğim gibi tüm dünya uygarlıklarının ataları ve tüm bilimlerin öncüleri, Sibirya’dan bugün Modern Türkiye’ye uzanan bölgede bulunan eski Türk halklarıydı. Onlar Ayan (Ari), Kuru,Turan, Tulan, Danuu veya Tanu (Dan Kavimleri) ve diğer benzeri isimlerle bilinmektedir. Ayrıca onlara Pancha Krishtaya (İnsanlığın Beş Irkı) denilirdi.


Dünyanın eski efsanelerine göre Kuzey Kutbu bugün bildiğimiz ıssız buzullar değildi. Orada iklim koşulları elverişli ve ılımandı. Topraklar bereketliydi. Hyberborların, çocukların bile kolayca öğrenebileceği ve uygulayabileceği basit bilimsel teknolojileri vardı. Oksijen sevileri günümüzden daha yüksek olduğu için onlar hastalıksız binlerce yıl yaşayabiliyorlardı. İntihar etmeden kolayca ölemiyorlardı.



Onlar iki başlı bir kartal, Krishta (Krişta, Christ) ve haç (Krsti) olarak simgeledikleri yüce Tanrı olarak taptıkları güneş enerjisini kullanabiliyorlardı. Dinlerini kendi adlarıyla Krishtaya ve ayrıca “fatih” anlamına gelen Kristihan (Sanskritçe sözlüğe bakınız). Onların dininin bütün dinlerden önce var olduğunu bilmek Hıristiyanları şaşırtabilir. Ancak bu bizim şu anda kadim insan tarihini yeniden yazmamızı mecbur eden tek gerçek değildir.

Kuzey Kutup bölgelerinin Rus araştırmacısı felsefe doktoru Valery Dyemin, Yunanlıların efsanelerinde İskitlerin kuzeyinde olduğu anlatılan Hyperborea’nın (”Kuzey rüzgarı Borea’nın ötesi”) gerçekten var olduğunu savunmaktadır.

Dyemin şöyle demektedir, “Ben inanıyorum ki o uygarlığın kalıntılarını Avrasya ve Amerika’nın buzul bölgelerinde, Kuzey Kutbun Arktik deniz ada ve takımadalarında, deniz, göl ve nehir diplerinde aramalıyız. Rusya, Hyperborea’yla ilintili olabilecek en fazla mıntıka ve kalıntıya sahiptir. Bazıları şimdiden araştırmacıların dikkatini çekmiştir, diğerleri keşfedilmeyi bekliyor. Kola Yarımadası, Vaigach Adası, Karelia, Ural Dağları, Batı Sibirya, Khakasia, Yaktia ve başka yerlerde aktif keşifler günümüzde devam etmektedir. Franz Josef bölgesi, Taimyr ve Yamal’da da araştırma yapmanın olasılığı vardır.

“Coğrafik terim olarak ‘Hyperborea düzlüğü’ teknik açıdan kullanılmaktadır. Bilim adamları düzlüğün deniz dibine neden battığını öğrenmek için dinamiklerini tartışıyorlar.

“Diğer deyişle, Hyperborea (Hiperborya) sonuçta deniz dibine inen kalıntıların üzerinde yayılmış olabilir.

“16ncı asır Flaman haritacı ve coğrafyacı Gerhardus Mercator, haritalarının birinde Kuzey Kutup civarında çok büyük bir kıtayı göstermektedir. Bu yer derin nehirlerin adalara böldüğü bir takımadadır. Tam merkezinde bir dağ bulunmaktadır (efsanelere göre Hint Avrupalıların ataları Meru Dağına yakın yaşıyorlardı). Sormak gerekir, bu yer haritaya nasıl geçti? Ortaçağlarda Arktik bölgeler hakkında bilgi yoktu. Mercator’un kadim bir haritadan faydalandığına dair belirtiler var. Bunu 1580 yılında yazdığı bir mektupta açıklamıştı. O harita Arktik Denizi’nin ortasında bir kıta gösteriyordu. Bunu da haritasında buzsuz olarak göstermişti. Mercator’un haritasının kadim haritaya dayandığı gözükmektedir.” [http://english.pravda.ru/science/mysteries/29-11-2006/85697-Paradise-0 ]



Kutsal kitabımız, bu Hyperborea cennetine Aden adını veriyor. Ancak Aden Rus ve Sibirya bozkırlarının esas adından başka bir şey değildir. Maalesef, onların dünyevi cennetleri yok olacaktı. Büyük bir felaket, belki de büyük bir göktaşı, meteor veya asteroitin dünyayla çarpışması eksenini ve/veya yörüngesini değiştirmiştir. Hyperborea buzul bir cehenneme dönüştü. Hiperborealılar sonra günümüzde Türkiye ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bulunduğu yerlere kaçtılar. Efsanelere göre onlar Tannu Tuva (ayrıca Tewa veya Tiwa). Bu Tannu kelimesi ayrıca Sanskritçe Danu olarak geçer ve fatih anlamına gelir. Onlar ayrıca kendilerine üstün fatihler anlamına gelen Su-Tannu derler. Türkçe’de Su ayrıca asker anlamına gelir.

Afganistan, Pakistan, İran, Irak ve Orta Asya ülkeleri dahil çok geniş bir alanı kapsayan bu Federasyonları sonunda dağıldı. Belki de bu zamanlarda Yunanlılar Türk kardeşlerine sırtlarını çevirerek ayrı bir yola gitmeye karar verdiler. Bu dağılan ülkeleri Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Kazakistan, Kurustan (bugünkü Türkiye), Kırgızistan, Özbekistan ve diğerleri olarak bilmekteyiz. Bunların sonu “stan” ile bitmektedir. Unutmayalım ki, “stan” ekleminin kökeni “Su-Tannu”dan gelmektedir.

Daha sonra Altay bölgesinde büyük bir sel bölgeyi daha da verimsiz duruma getirdi. Bundan sonra onlar Hindistan’ın içlerine kadar yayıldılar ve orada mevcut olan yüksek bir uygarlığa kendi bilgeliklerini kattılar. Hindistan’a girdikten nerdeyse hemen sonra iki bölge arasında karşılıklı nüfus yerleşmeleri başladı. Dini inançlarını birleştirdiler. Sonuç olarak Şiva (Shiva), İndra, Kubera (bizim Heber’imiz) ve diğerleri olarak bildiğimiz Hindu tanrılarının aslında Türk ve Sibirya kökenleri vardır.

Onlar ayrıca Mısır, Sümer, Çin ve bildiğimiz tüm diğer kadim uygarlıkları kurdular. Onlar bize değişik alfabe ve hatta dinlerimizi bile verdiler. Dolaylı veya dolaysız olarak, onlar İnka, Aztek, Mayaların atalarıydı, Tihuanaco ve Karal gibi kadim ve yüksek Güney Amerikalı şehirlerinin mimarlarıydılar.



Hindistan’da bile insanlığın ve tüm uygarlıkların yaratıcı gücüne Ana Tanrıça olarak tapılır. Onun kutsal mekânı manyetik Kuzey Kutbun merkezindedir.

Kuran’a göre Âdem (İnsanoğlu için Türkçe ismi) Aden (Sibirya bozkırları) cennet bahçesinden kovulduktan sonra Siri Lanka veya diğer adıyla Serendip’e uçarak “Âdem Tepesi”ne indi. Serendip, Sanskritçe Ceren-Dvipa kelimelerinden türemiştir. Anlaşıldığı gibi Âdem pek de ilkel sayılmazdı. Onun Siri Lanka’ya bir tür hava gemiyle gittiği anlaşılmaktadır. Oradan tüm dünyayı dolaştı. Sonunda Arabistan Cidde’de geride kalan Havva ile tekrar bir araya gelip Orta Asya’ya geri dönmüş.

Hint efsanelerinde Hyperborea’dan gelen Ana Tanrıça ve Adem’in Ceren-Dwipa’ya seyahatini açıkladım. Böylece okuyucuların böyle muhteşem bir cennetin Güney Kutbunda olduğu yanılgısına düşmemeleri gerekir, çünkü hiçbir eski efsanede bundan söz edilmiyor.

Böylece Ana Tanrıçanın yaratıcılığı Siri Lanka kadar güneye yayıldı. Ondan sonra uygarlık tüm dünya etrafında Yengeç ve Oğlak Dönencesi arasında güneşi takip etti.



Altay’daki büyük tufandan sonra hayatta kalanlar Meru ve Si-Yoni (Zion, Siyon) Dağı adında ünlü bir dağa yakın sığındılar. Ancak farklı kavimler arasında geçimsizlik dünyanın muhtelif bölgelerine göç etmelerine sebep olmuştu. Günümüzde Hindular Batı Tibet’te Kailasa Dağına Meru veya Si-Yoni (İnsanlığın kökeni) Dağı olarak itibar ederler.



Bazı araştırmacılar esas Meru Dağının Herat, Afganistan’a yakın bir dağ olabileceğini veya Altay, Kafkasya veya Tannu-Tuva’da olabileceğini düşünüyor. Filistin’e (Pala-stan) yerleşenler gibi, bazı kavimler Orta Asya’daki kadim yurtlarının anısına Kudüs’e yakın iki dağa Zion (Siyon) ve Moriah (Meru) adını verdiler. Binlerce yıl içinde gerçek soy ve kökenlerini tamamen unuttular ve Zion ve Moriah’ı varlık ve ruhaniyetlerinin “kaynağı” olarak görmeye başladılar. Şu anda, gerçek köken ve geleneklerinin esasında Hindistan ve Orta Asya bozkırlarında olduğu konusundaki cehaletleriyle birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar.

Nasıl Arapların ve İsraillilerin ataları Filistin ve çevresinde bulunan dağın, gerçek Meru (Moriah) veya Si-Yoni (Siyon) Dağı olduğuna ikna olmuşlarsa, aynı şekilde Kuzey ve Güney Amerika Kızılderilileri Altay tufanın anılarını beraberlerinde götürdüler. Onlar da Ana Tanrıça’nın kuzeyde olduğu fikriyle geldiler. Yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletlerinin güneybatısını Ana Tanrıçanın kuzeydeki mekânı sanmaya başladılar. Bundan dolayı birçok Meksikalı eylemciler Kızılderili atalarından edindikleri efsanelerden hareket ederek A.B.D.’nin atalarından miras kalan kutsal yurtları olduğu iddiasında bulunmakta. “Ana Tanrıçalarının” mekânının Kuzey Kutbunda olduğu konusundan haberdar değillerdir. Benim onlara önerim şudur, “Cehaletinizle cimri davranınız, onu savurmayınız.”

Eğer anlattıklarım doğruysa, tüm insanların Orta Asya’yı terk ederek dünyanın diğer yerlerine göç ettiklerini nasıl kanıtlayabilirsiniz? Bunu şimdiye kadar neden anlamadık? Bu sorulara tatmin edici bir yanıt veremem, ancak kökenimizin kanıtları çok bariz olarak ortada. Herhangi birinin bu konuda tereddüt veya şüphe duyması beni şaşırtır. Örneğin, Avrupalıların çoğunun kökeni günümüzün Gürcistan olan Colchis (Kolhis/Abhazya) - iberya ve günümüzün Albanya’sı olan Aeria. Gürcistan binlerce yıldır uygar bir devletti. Uygarlığı büyük Tufandan çok önce yaygındı. Hatta M.Ö. 300 yıl önce bile mevcut olan okunması basit bir alfabesi de vardı. Aşağıdaki tablet M.Ö. 5nci yıla aittir ve Gürcistan’ın ilk yazılı kitabı sayılmaktadır. Tabletin ortasındaki haç figürü dikkat çekici.





Gürcü İberler (Kelt, Got, Vizigot, Ostrogot, Alan, Albanlar/Arnavutlar vs.) Batı Avrupa’ya göç ettiler. Yeni yurtlarına İberya (günümüzün İspanyası) adını verdiler. Aynı adı İtalya’ya da verdiler. Ondan sonra İngiltere’ye (Anguli), İskoçya’ya (Skota veya İskitya), İrlanda’nın bir bölgesine (Hibernia) göç ettiler vs.

Kadim İngiltere’nin birkaç adı vardır. Bunlardan biri Albion idi. Bu kelimenin kaynağı “Alban”dir. Albanya!nın diğer adı Aeria, İrlanda (ire - land) oldu. Ayrıca, Tannu-Tuva halklarının adını Avrupa’da Danimarka ve Tuna nehrinde görüyoruz.

Bizim Amerikan Kızılderililerin bile, geldikleri yer önemli ölçüde küçülen Tannu-Tuva, Altay ve Kafkasya’sındandır. Rus bilim adamları onların DNA’larının bizim Amerikan Kızılderililerinin DNA’sına uyduğunu tespit etmişlerdir. Ancak bunu kanıtlamak için DNA’ya gerçekten ihtiyacımız var mı?

KENDİNİZ KARAR VERİNİZ

Aşağıdaki Türk mekanlarını Amerikan Kızılderili mekanlarıyla karşılaştırınız. Navajo çadırlarının (hogan - yurt) deriden yapılmadığı dikkatinizi çekmiş olabilir. Bunun sebebi esas Navajo göçmenlerinin hayvancılıkları yoktu.



Aşağıdaki Kızılderili Tuva ve Altay Şamanlarının resimlerine dikkatli bakınız. Benziyorlar mı?



Tannu-Tuvas, Tevas ve Tivas ile Amerikan’ın Güneybatısında Tewa, Tiwa ve Towa köyleriyle Taoan kızılderili kavmin bu kadar benzer olması dikkate değer bir vakadır. Bu bir tesadüf olabilir mi?



Mabet çatılarını tutan Meksikalı putlara Atlantes denilirdi. Yukarıdaki resimde Tula, Hidalgo harabelerinde duran Atlanteslere dikkat ediniz. Bazıları bunların uzaylıları temsil ettiğini iddia eder. Eğer bu doğruysa, neden bunlar Rusya’da Sibirya’nın Tula bölgesindeki Şamanlar gibi giyinmişler?

Biz insanlar, gözümüzün önündeki kanıtlı gerçekleri tanımakta bu kadar uzun neden bekledik? Kafamızdaki örümcek ağları kaldırmamızı ve kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi hatırlamamızı bizden isteyen doğanın arkasında bir güç mü var? Bizim dünyaya ve hemcinslerimize fayda veya zarar vermek için neler yaptığımızı mı değerlendiriyor? Kendimizi geliştirmemiz mi gerekiyor, yoksa dünyayı daha iyi yapmaya gücümüz mü yetmiyor?

A.B.D.’nin New Meksika eyaletinde bulunan ünlü bir Kızılderili Membreno-Apaçi reisi, bana insanoğlunun geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği ilahi takdirle tayin edilmiş bir süreye girdiğini söyledi. Bu evrende seyahatimizde durakladığımız bir süredir. O bunu şöyle tarif etti, “Geçmiş şimdidir.“

Bu geçmişe endeksli şimdiye bir de bir gelecek eklenmesini ister miyiz? Bundan sonra ciddi düşünmemiz gerekir. Daha önce dünyaya sular bastı. Kehanetlere göre bir sonraki felakette dünyayı ateş sarabilir.


Gene D. Matlock
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 23/01/09

Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Empty
MesajKonu: Geri: Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor   Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Icon_minitimePtsi Şub. 02, 2009 4:34 am

Aryan mitolojisi, Pers ve Hint Vedik kültürün kurucuları antik Aryanlar tarafından inanılan mitolojidir.

Birçok isme sahip bir Tanrı'ya inanırlardı: Rig Veda, 1:164:46 Hakikat Birdir, fakat bilgeler onu birçok isimle anarlar.
Vedalar (Sanskritçe: वेद), Aryan din edebiyatının tamamını içine alan bir terimdir açığa çıkmış bilgidirler. İngilizce farkında olmak manasına gelen wit sözcüğüyle aynı kökene sahiptir.
(RigVeda) yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir
Fakat birçok Hint bilimciye göre metinler yazılmadan önce uzunca bir süre devam eden bir sözel gelenek mevcuttu.

Veda'lar 4 ana bölüme ayrılır:

1)Samhitalar

2)Brahmanalar

3)Aranyakalar

4)Upanişadlar

Samhita'lar genelde mantralardan oluşur ve 4 bölüme ayrılır:

RigVeda

SamaVeda

YajurVeda

AtharvaVeda

Brahmanalarda dini törenlerin özellikleri ve sembolik manaları anlatılır, Aranyakalarda artık ritüelizm değil tamamen sembolik anlamlar açıklanmaya başlanır.

Aranyakalar ve özellikle "Veda'ların sonu" (Vedanta) olan Upanişadlar(MÖ 800- MÖ 400) daha felsefi ve mistik yapıdadır, anlaşılması mantralara göre çok daha kolay olduğundan "Vedaların en önemli bölümleri, zirvesi" kabul edilir ve Hint felsefesi konusunda en önemli kaynaklardan biridir.
Aranyakalar ve özellikle "Veda'ların sonu" (Vedanta) olan Upanişadlar(MÖ 800- MÖ 400) daha felsefi ve mistik yapıdadır, anlaşılması mantralara göre çok daha kolay olduğundan "Vedaların en önemli bölümleri, zirvesi" kabul edilir ve Hint felsefesi konusunda en önemli kaynaklardan biridir.

Samhitalardan en değerlisi ve en eskisi olan Rig-Veda'da doğa güçlerinin kişileştirilmesi olan Tanrılara ilahiler vardır, anlatımlar üzeri kapalı yoğun sembolizmle bezenmiştir ve anlaşılmasının oldukça zor olduğu kabul edilir, Rig-veda'da, hayatın anlamına, evrenin başlangıcına ilişkin felsefi çıkarımlar da bulunmaktadır:


"Önce ne varlık vardı ne de yokluk, ne hava vardı ne de ötedeki gökyüzü, neydi onu saran? Neredeydi? Kimin himayesindeydi?

Orada mıydı, derinliklerine ulaşılamaz engin Umman? Ölüm de yoktu o zaman, ölümsüzlük de. Geceye ya da gündüze ait olan herhangi bir belirti yoktu, Tek olan soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle, bundan başka da hiçbir şey yoktu.

Karanlık vardı, her şeyi saran bir karanlık, ve her şey ayrışmamış haldeki Ummandı o zaman, boşluğun sakladığı o, gayrete geldi ve var oldu.

Başlangıçta ilahi aşk meydana geldi, Gönül’ün ilksel tohum hücresini oluşturdu, Rişiler gönüllerinde araştırma yaparak keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı..." (Rig-Veda 10:129
Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor 350px-10
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://millibirlik.hareketforum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 23/01/09

Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Empty
MesajKonu: Geri: Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor   Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Icon_minitimePtsi Şub. 02, 2009 5:05 am

YUKARIDA BELİRTİLEN bilgilere vikipedi den kolayca ulaşabilirsiniz,Aryanlık 3000yıla tarih vurur derin bir incelemede,tarihle belgelenen ise M.Ö1500 üstteki belge rigveda da mevcuttur.Asil katışıksız insan üstün insan kavramlarıyla Alman filozof Friedrich Nietzsche 20.yüzyılın varoluşçudüşüncesinde aryanililiğin altını çizmiş,Hitler de Alman ırkının aryan yani katışıksız üstün insan nesli olduğu konusunda saplantılı fikirlerle bu gün halen ortadoğuda insanlığın başına bela kavganın kin düğümlerinden birini atmıştı ikinci dünya savaşında,yaktığı yahudilerin vebalini bu gün filistin ve gazzede zavallı masum insanlar ödemektedir.TARİH ARKEOLOJİ ANTROPOLOJİ PEKÇOK BİLİM GEÇMİŞİ BU GÜNÜ GELECEĞİ AYDINLATIRKEN SEBEP SONUÇ ZİNCİRİ İÇİNDE ETKİYE TEPKİ MEKANİZMALARIYLA ÇALIŞIR.Albert Einstein izafiyet teorisini bulurken,zaman ve mekanın göreceliğini anlatmaya çalışıyordu.SEViğiniz insanla geçirdiğiniz saatler bir dakika gibi,kızgın bir sobanın üzerindeki geçirdiğiniz bir saniye uzun yıllar gibi gelir insana.İşte bunu anlatmaya çalışan izafiyet teorisinin formülü E=MC2 aynı zamanda insanlığın felaketi olan atom bombasınında formülü oldu.Bilgiyi hangi zamanda nerede kullandığınız çok önemlidir,bunları idrak etmeye hazır bir bilinç yapısıda çok önemli bir faktördür.Yoksa binlerce yıldır aynı şeyi anlatan bilgi olacaklardan ve sonuçlardan sorumlu tutulamaz.Amaç ve sonuç tutarlı olsaydı bir tırtıklı çemberi çevirdiğinizde sadece bu işlemi gerçekleştirmiş olurduk,çakmağın tırtıklı çemberini nerede çevirdiğiniz kıvılcımın nerede çıktığı çok çok önemlidir.Bize hep fonksiyonlar anlatıldı matematik derslerinde fonksiyon hesabını görmeyen yoktur,bunu yaşama uyarlamayı öğretmeleri daha uygun olurdu fikrimce.İngilizler my GOT desin bizler Allahım şükürler olsun diyelim sonuçta birtek yaradana farklı seslensekte ,yaratıcı hepimize tek bir emir vermiştir,birbirinizi öldürmeyin.Tüm dinler için Kutsal sayılan Kudüs tarihin her döneminde kan gövdeyi götürmüştür.Çünkü bu örtünün altına her amaç gizlenebilmektedir.Bilgiler ispatlandırılmışsa doğrudur,yanlış olan bilgileri kullanma biçimimizdir.Bazıları gizlenir bazıları öne çıkarılır ise yanlış algılanır.Üniversite yıllarına gelene kadar bilmediğim bir şeyi,bilimsel bir araştırmadan okuduğumda hatırlıyorum kusmuştum,keşke öğrenmeseydim hiç bilmeseydim dedim,uzun süre kafamın içini kurcaladığını biliyorum,yanlış olması için pekçok kaynağa baktığımda yine sonuç aynıydı.Hep nasıl olur,olmaz böyle bişey diyor inasan inandığı değerlere ders düşen bir bilgiyle karşılaştığınızda onun yanlış olmasını yeğliyorsunuz,içinizde bir tabu yıkılıyor,tabuların ayakta kalmasının nedeni insanı düşünmekten ve şüpheye düşmekten korumasıdır.bir tabu yıkıldığındaysa öğrendiğim herşey yoksa gerçek değilmiydi diyorsunuz.İnsanın doğasında var.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://millibirlik.hareketforum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 23/01/09

Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Empty
MesajKonu: Geri: Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor   Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Icon_minitimePtsi Şub. 02, 2009 5:42 am

Tabuların,direnci vardır,kolay kolay yıkılmak istemezler,birbirini besleyen destekleyen enerjileri vardır,hele toplumsal tabuların yıkılması ,değişime hazır değilse infialler yaratır,yani yanlış olduğu bilinsede uyuyan yılanları uyandırmamak adına kendine dokunmadığı sürece o yılanların gezinmesine izin verilir.Çünkü her insanın kendince bir doğrusu vardır,inandığı doğrularla yaşar,taki bu doğruların yanlış olduğunu anlayana kadar,yaşamsalsa değiştirir,bazen alışkanlıklarının bile yanlışolduğunu bile bile değiştirmez insanoğlu,çünkü o yanlış alışkanlığın bile koruduğu bir alan vardır.Tabuların enerji alanı yüksektir,afrikada yaşayan bir kabile kültüründe ki bu bilimsel bir araştırma,o kabilede yaşayan bir insanın fotoğrafını çalmak ,ruhunu çalmak anlamına gelirmiş,ve fotoğrafı çalınan insan ölürmüş.Bu gün insanoğlunun inandığı değerler uğruna ölmesiyle karıştırılmamalıdır,anti parantez olarak açıklama getirmekte yarar var,buna şöyle bir açıklama getirelim,yanlış bir batıl inancın yanlış olduğu bilindiği halde bişekilde devam etmesinin süregelmesinin nedeni olarak açıklayabiliriz.Bahsedilen bilgileri doğru kabuletse bile çıkarına hizmet etmeyeceği için su yüzüne çıkarmıyanlar hiçte az değildir,örneğin Yunanistanla kıta sahanlığı ve Kıbrıs meselesi yüzünden Ege sularının sürekli ısınması bazılarının işine geliyor.Bu düşmanlık hep ayakta tutuluyor,canciğer kuzu sarması olalım demiyorum ama sürekli biranda savaş çıkabilecek gibi teakkuz hali de bunların uzantısı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://millibirlik.hareketforum.com
Misafir
Misafir




Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Empty
MesajKonu: 1935 Parti Programı der ki;   Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor Icon_minitimePtsi Şub. 02, 2009 10:57 am

Bölüm 5

Madde 49

PARTİ BİR DEVRİM MÜZESİ KURACAKTIR. BUNU HALKA DEVRİM FİKİR VE DUYGULARI AŞILAMAK İÇİN ETKİN ARAÇ SAYARIZ.

Bunu 61 partinin programında hiç göremedik:(
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Amerikalı Yazar Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TARİHİ
» ZUBEYDE HANIM- TURK KADINI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ BİRLİK HAREKETİ :: İlk kategoriniz :: KÜLTÜR SANAT MİMARİ-
Buraya geçin: