MİLLİ BİRLİK HAREKETİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ BİRLİK HAREKETİ

Korku ve baskıyla gündem saptırılarak ülkemizin gerçek sorunlarının gözardı edilmesine gözyummadan milli birlik ve beraberlik içinde vatanına, milletine, dini ve milli değerlerine, cumhuriyetine korkmadan sahip çıkmak isteyen onurlu TÜRK insanının sesidir
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA Empty
MesajKonu: YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA   YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:23 am

Ekonomik gelişme, siyasal katılmaya önemli etkileri olan bir değişimdir. İlk olarak, ekonomik gelişme sosyo-ekonomik statüleri değiştirir. Böylece eğitim görmüş, daha yüksek gelirli, orta sınıf kökenli birey sayısı artar. Bu sınıftaki bireyler, daha çok siyasal etkinlik duygusuna sahiptirler ve siyasal yaşama daha fazla katılma eğilimi gösterirler. İkinci olarak, ekonomik gelişme yeni örgütlenme biçimleri, yeni dernekler ve grup bilincinin oluşmasına neden olur.





Doç. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR,

Selçuk Üniv. İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü

acukurcayir@selcuk.edu.tr



Yerel demokrasi ya da yerel siyaset son yılların en önemli konuları arasındadır ve gelecekte de bu önemini koruyacaktır. Yerel yönetim, yerel demokrasi ve yerel siyaset kavramlarında olduğu gibi Türkiye’de birçok kavram henüz olması gerektiği gibi algılanamıyor. Bu algılama sorununun en önemli nedeni her anlamda kurumsallaşma eksiğinin olmasıdır. Hem merkezi yönetim, hem yerel yönetim hem de öteki kurum ve kuruluşların tam bir kurumsallaşmaya sahip olduğu ve gerçekten işin doğasına uygun işlevler yürüttüğünü söylemek güçtür. Her alanda oldukça önemli ilerlemeler kaydedilmesine karşın, çok temel sorunların henüz çözülmediği söylenebilir.

Bu temel sorunlardan birisi de kuşkusuz yerel yönetim sorunudur. Ne kadar özerklik, nereye kadar özerklik ve sınırlar nerede başlayıp nerede bitecek gibi sorular şimdiye kadar ilgili çevrelerin temel meşguliyeti olmuştur. Son sözü belki şimdiden söylemek yararlı olacaktır: Sosyo-ekonomik kalkınma olmadan yerel demokrasi olamaz ve yerel siyasette sağlıklı bir şekilde işleyecek niteliklere kavuşamaz. Yerel demokrasi bütün kurum ve kuruluşlarıyla işletilmeden de, bizzat yerel siyasetin aktörlerinden biri olan Manisa Belediye Başkanı’nın belirttiği gibi yerel siyaset “yolsuzluk-suistimal-yakınlarını kayırma” olarak anlaşılmaktan kendini kurtaramaz (Kar, 2006: 41). Kurtaramadığı sürece de yerel kalkınma gerçekleşemez.

Buradan yola çıkarak kalkınma ve demokrasi kavramları arasında güçlü bir ilişkinin söz konusu olduğunu belirtmek gerekmektedir. Kalkınma ve elbette yerel kalkınma demokratikleşmeyi hızlandıran güçlü bir etkiye sahiptir. Demokrasinin işlevsel olduğu, yurttaşlarına gerçek bir yaşam kalitesi sunduğu ve demokratik kurum ve kuruluşların rollerinin açık olarak tanımlandığı ülkelere bakıldığında, bu ülkelerin çoğunda kişi başına milli gelirin asgari 20 bin dolar civarında olduğu bilinmektedir. Diğer bir anlatımla, gelir dağılımının adaletsiz olduğu ve toplumun büyük bir kesiminin toplumsal zenginliklerden faydalanamadığı ülkelerde hem yerel demokrasilerin hem de ulusal demokrasilerin önemli hastalıkları vardır.

Demokrasinin kendine özgü değerler evreni, onu bir yönetim ve yaşama biçimi olarak küreselleştirmiştir. Yaklaşık 140 demokratik yapılanmaya sahip devletten yalnızca 20 kadarı “işlevsel bir demokrasiyi” yaşatabilmektedir (Dienel, 1997: 161). Bu tablo da, demokrasinin kökleşmesi için uygarlığın şimdiye kadar gösterdiği çabaların henüz yeterli düzeyde olmadığını ve daha gösterilmesi gereken yoğun bir çabanın olduğunu göstermektedir.

Bugün, temsili demokrasilerin sorunlu olduğu, etkinliğini kaybettiği düşüncesi yaygınlık kazanmakta ve temsili demokrasinin boşluklarının doldurulması gereği üzerinde durulmaktadır. Bunun sağlanabilmesi için de, daha fazla demokrasi gereksinimini karşılayacak olan katılım süreçlerine ilgi büyümektedir. Katılım-demokrasi ilişkisinin güçlendirilmesiyle, katılımın halkın siyasete ilgisizliğini gidereceği, küçük toplumsal grupların toplumdan soyutlanmasının önleneceği, demokratik sürece katacağı ve yabancılaşmayı önleyeceği gibi birçok yarar umulmaktadır (Hollihn, 1978: 85). Elbette demokratik mekanizmaların çoğaltılması ve etkinleştirilmesi sosyo-ekonomik kalkınmayı hızlandıracaktır. Ekonomik kalkınmanın demokratik süreçlere gereksinim duyması gibi, demokratikleşmenin de ekonomik kaynakların doğru kullanılmasına gereksinimi vardır. Demokratik gelişme, herşeyden önce ekonomik kaynakların verimli bir biçimde kullanılmasına bağlıdır. Ekonomik kalkınma sağlanamıyorsa, demokratik değerlerin yerleşmesini beklemekte anlamsızlaşır. Birey beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel gereksinimlerini karşılayamıyorsa, içinde yaşadığı sistemin farkına varamayacaktır; daha doğrusu sistemin ne olduğu onun için bir anlam taşımayacaktır. Bu nedenle de, bireyin siyasal ve yönetsel mekanizmaların işleyiş süreçleriyle ilgilenmesini beklemek anlamsızlaşacaktır.

Siyasal sistemlerin demokratikliği her türlü kalkınma için temel koşuldur. Sistemin demokratikliğini belirleyen ölçütlerden biri de, sistemin uzun dönemde yurttaşın isteklerine akılcı bir duyarlılık gösterip göstermediğidir (Lijphart, 1986: 23). Siyasal sistemler, gittikçe artan katılım isteklerini karşılayabilmek için dünyanın her yerinde kendilerini, yeniden gözden geçirmektedirler. Bu demokratik gelişme süreci, katılımın, siyasal-toplumsal alanda (demokratikleşme, kendi kendini belirleme, özerklik); siyasal-yönetsel alanda (katılım, yerel yönetim); ekonomik sektörde (birlikte karar alma, toplam kalite anlayışının yaygınlaşması, demokratik işletmecilik), eğitim ve bilim alanında (bireysel sorumluluk, bilimin özerkliği) gibi çeşitli düzeylerde yaşama geçirilmesini zorunlu kılmaktadır (Knemeyer, 1995 : 47).

Ekonomi ve demokrasi ilişkisi şöyle özetlenebilir (Çukurçayır, 2003: 24):

Demokratik rejimlerin en önemli erdemlerinden birisi, açık toplumu kurabilmeleridir. Kamusal kaynakların, bazı kişi, grup ya da sınıfların çıkarları doğrultusunda kullanılmasına demokratik sistemler izin vermezler. Eşit gelir dağılımı ve ekonomik imkanlardan eşit yararlanma başarılamazsa, demokrasinin diğer niteliklerinin yaşanması da olanaksız hale gelir. Demokrasi, hem ekonomik kalkınmayı sağlayan, hem de ekonomik kalkınmadan etkilenen bir rejimdir. Dolayısıyla, sistemin demokratik niteliklerinin kaybolmaması, onun aynı zamanda ekonomideki başarısına doğrudan bağlıdır.

Finansal açıdan, yönetsel örgütlerin başarısı oldukça önemlidir. Yatırım kararlarının doğru verilebilmesi ve kamu kaynaklarının verimsiz harcamalarla yok edilmemesi, yönetimin önemle üzerinde durması gereken konulardandır. İşte burada da, halkın tercihleri öğrenilerek, yatırım kararlarının yerindeliği sağlanabilir, hatalı karar ve yatırımlardan kaçınılabilir. Halkın gereksinimleri öğrenilerek ya da yapılacak yatırımları halka danışarak gerçekleştirerek, doğru yatırım kararları verilebilir. Böylece gereksiz ve halkın onaylamadığı yatırımların önüne geçilmiş olur. Bu yöntemin pahalı olduğu savunulabilir. Ancak, hiçbir yatırım, hatalı yatırımlar kadar pahalı olmayacaktır (Schaefer, 1980: 18). Halkın hizmetlerin üretimine katılması demek, bu hizmetlerin daha kolay yoldan benimsenmesi ve ulusal kaynakların savurganca yok edilmemesi anlamını taşır.

Çağdaşlaşma süreci, toplumsal akışkanlık süreciyle geleneksel topluma özgü olan tutum, değer ve beklentileri çağdaş toplumsal yapıya özgü kentleşme, okur-yazarlık ve eğitim, kitle iletişim araçlarını izleme gibi değerlerle değiştirir. Çağdaşlaşma ekonomik gelişmeyi de anlatan bir olgu olarak, toplumun ekonomik eylemlerinin hem büyüklüğünün, hem de çıktı miktarının büyümesine neden olur. Çağdaşlaşmanın neden olduğu bu ekonomik ve sosyal değişimler, siyasal açıdan büyük önem taşırlar. Toplumsal akışkanlık bireylerin, grupların ve toplumların beklenti ve özlemlerini değiştirirken, ekonomik gelişme ise birey, grup ve toplumların yeteneklerini değişime uğratır (Özbudun, 1975 : 11). Doğaldır ki, bu gelişmelere uygun siyasal yapılanma da bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Huntington, siyasal çağdaşlaşmanın en belirgin özelliğinin siyasal katılma olduğunu belirtmektedir. Büyük çaplı geleneksel siyasal sistemlerde de ussal otorite ve farklılaşmış bir yapı gözlemlenebilir. Ancak, çağdaş bir siyasal sistemde, siyasal alanda doğrudan rol oynayabilenler küçük bir aristokratik ve bürokratik seçkinler sınıfı değildir. Aksine, tüm halktır. Toplumda, yatay ve dikey anlamda meydana gelen hareketlilikler ve toplumu oluşturan bireylerin niteliklerindeki değişmeler bireylerde farklı beklentiler ortaya çıkarmaktadırlar. Bu beklentilerin karşılanmaması ya da karşılanma düzeyinin yetersizliği, birey ve grupları siyasal sistemle ilgilenmeye yöneltir. Sosyal akışkanlığı karşılayabilecek siyasal kurumların yokluğunda siyasal kaos ve şiddetin ortaya çıkması kaçınılmaz olabilir. Beklenti/tatmin farkı, istikrarsızlığı artırıcı bir etki doğurabilir (Huntington, 1968: 33-34).

Ekonomik gelişme, siyasal katılmaya önemli etkileri olan bir değişimdir. İlk olarak, ekonomik gelişme sosyo-ekonomik statüleri değiştirir. Böylece eğitim görmüş, daha yüksek gelirli, orta sınıf kökenli birey sayısı artar. Bu sınıftaki bireyler, daha çok siyasal etkinlik duygusuna sahiptirler ve siyasal yaşama daha fazla katılma eğilimi gösterirler. İkinci olarak, ekonomik gelişme yeni örgütlenme biçimleri, yeni dernekler ve grup bilincinin oluşmasına neden olur. Siyasal sistemin işlevlerinin sayısı artacak, birey hem siyasal güçten daha çok etkilenecek, hem de onu daha fazla etkilemek isteyecektir. Sonuçta, birey bir ulusal bütünün üyesi, bir yurttaş olma duygusunu kazanacak, siyasal yaşama katılma zorunluluğu duyacaktır (Huntington&Nelson, 1976: 18-19).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
serdar33
forum assubayı
forum assubayı



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 13/02/09

YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA Empty
MesajKonu: Geri: YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA   YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA Icon_minitimePaz Şub. 15, 2009 12:23 am

Ekonomik gelişme, yalnızca siyasal katılma oranını artırmakla kalmaz, aynı zamanda katılmanın yöntem ve niteliği üzerinde de etkili olmaya başlar. Ekonomik gelişme düzeyi düşük bir toplumda siyasal yaşam, kentsel seçkinlerin katılabildiği, kırda ise patron-izleyici ilişkileri ağından örülmüş bir yapı gösterir. Ekonomik büyüme sonucunda ulaşılan daha yüksek bir gelişme düzeyinde ise, patron-izleyici ilişkilerinin yanı sıra mahalle veya köy, toplumsal bir grup veya sınıf temelinde ve ikincil ilişkiler bağlamında siyasal davranışlar görülebilmektedir. Gelişkin bir ekonomik yapıda, siyasal sistem de karmaşıklaşmaktadır. Çok sayıda grup ve bunları içeren siyasal partiler oluşmakta, siyasal yaşama katılma bu grup ve/veya partiler aracılığıyla oluşmaya ve düzenlenmeye başlamaktadır (Huntington&Nelson, 1976: 55-64).

Ekonomik göstergelerin artışı ve dolayısıyla ekonomik sektördeki gelişmeler, siyasal yaşama katılmayı daha geniş bir alana yaymakta, uyarılmış/yönlendirilmiş bir olay olmaktan çıkarmakta gönüllü ve özerk olarak birey tarafından yapılan bir davranış biçimine dönüştürmekte, katılma biçimlerini ve siyasal kararları etkileme kanallarını çoğaltmaktadır (Kalaycıoğlu, 1983: 222).

Avrupa Kentsel Şartı ve Yerel Yönetimler

Yerel kalkınma ve demokrasiden söz etmişken Avrupa Kentsel Şartı’na da değinmek yararlı olacaktır. Çünkü bu şart özellikle kentsel alanda yerel kalkınmanın ve demokrasinin ilkelerini ortaya koymaktadır. Avrupa Kentsel Şartı, Avrupa Konseyi‘nin geliştirdiği kentsel politikalar sonucunda oluşturulmuştur. 1980-1982 yıllarında geliştirilen Şart, daha sonra 1985 yılında, Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Daimi Konferansı‘na aktarılmıştır. Şart‘ın amaçları: 1- Kentlerin fiziksel çevresinin iyileştirilmesi; 2- Konut stoğunun iyileştirilmesi; 3- Yerleşmelerde sosyal ve kültürel olanakların yaratılması ; 4- Toplumsal kalkınma ve halk katılımının özendirilmesi. Şart, ayrıca kentsel yaşam kalitesinin artırılması amacıyla yerel yönetimler arasında işbirliği ve dayanışmayı da öngörmüştür (Avrupa Konseyi, 1996: 18-19).

Şart‘ın “Halk Katılımı ve Kent Yönetimi” bölümünde, yerel demokrasinin ve halk katılımının önemi vurgulanmıştır. Şart‘ta katılım ve demokrasiyle ilgili olarak, yerel demokrasinin temeli oluşturulmadan kentlerde kişisel haklardan söz edilemeyeceği; kent yönetiminin yönetsel sistemin işleyişiyle ilgili hakları ve yasal düzenlemeleri ilgililere bildirmesi ve karar süreçlerine etkin katılımlarının sağlanması gereği ortaya konmuştur. Bu amaçla belirlenen ilkeler şunlardır (Avrupa Konseyi, 1996: 41-44): 1- Yerel siyasal yaşama halkın katılabilmesi için, halk, temsilcilerini özgür ve demokratik bir biçimde seçebilme hakkına sahip olmalıdır; 2- Yerel siyasal yaşamda katılımın etkin bir biçimde gerçekleşebilmesi için, halkın yerel siyasal ve yönetsel yapılarda belirleyiciliğinin sağlanması; 3- Toplum geleceğini etkileyecek her türlü önemli projede halka danışılması- halk oylaması yönteminin kurumsal olarak benimsenmesi-; 4- Kent planlamasında her türlü veriye dayanılarak, çoğulcu bir yöntemin benimsenmesi, 5- Son olarak, gençlerin toplumsal yaşama katılımının yerel yönetimlerce sağlanması

Avrupa Kentsel Şartı, özetle ve özellikle yerel kalkınmada yararlanılabilecek demokratik alanlardan ve yöntemlerden söz etmektedir. Belki başka bir yazıda genişçe değinmek doğru olacaktır. Ancak, burada önemle altının çizilmesi gereken bir nokta var. O da, Kentsel Şart ilk maddesinde kentlerin “fiziksel çevresinin” iyileştirilmesinden söz etmektedir. Bizim kentlerimizin en kötü performansının fiziksel çevre konusunda olduğunu düşündüğüm için de altını çizme gereksinimi duydum.

Sonuç

Hizmetin yerel kuruluşlarca üretilmesi, ülke düzeyinde önemli ekonomik getiriler sağlar. Yerel yönetim birimlerinin bir yarışma anlayışı içerisinde etkinlikte bulundukları beldeyi geliştirmeye çalışmaları, doğaldır ki merkezden yöre sorunlarını çözmeyi ve kalkındırmayı amaçlayan yönetim anlayışından daha etkindir. Bu bakımdan, yerel yönetimlerin bölünmez kamu malları (Örn. savunma hizmetleri) dışındaki tüm hizmetleri üretebilmeleri gerektiği savunulmaktadır (Nadaroğlu,1989 : 36).

Yerel düzeyde nitelikli insan kaynağı sağlamak için de, yerel yönetim birimleri önemli işlevlere sahiptirler. Karar alma sürecinin hızlanması, yürütülen kamusal hizmetlerin etkinliğinin artırılmasına da yardım eder. Toplumsal kalkınmaya ivme kazandırılması için yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereği açıktır.

Yönetim mekanizmasıyla ilgili sorunlar ve yakınmalar, yeni bir olgu ya da süreç değildir, tarihin her döneminde görülen sorunlardır. Ancak, yeni olan, yönetimle ilgili -etkinlik ve demokratiklik gibi- sorunların eski yöntemlerle çözülemeyeceği, yurttaşlık kavramının ivme kazandığı bir çağda yaşadığımıza göre, sorunların da yurttaş kaynaklı yöntemlerle çözülmesi gerektiği düşüncesidir. Bunun için de olabildiğince demokratik yöntemlerin yaşama geçirilerek, hem yönetimin başarısının artması, hem de yurttaşlık kültürünün seyircilikten katılımcılığa doğru kaydırılması gerekmektedir.

Yönetimin yurttaşlar yönetimine, devletin yurttaşlar devletine dönüşmesi için, gerçekte halk egemenliğinin kurumsallaşmasını anlatan yurttaş odaklı yerel yönetim vazgeçilmez bir felsefedir. Çünkü (Çukurçayır, 2003: 159):

Yönetimde rasyonel değerlendirme fukaralığını giderecek bir yaklaşımdır.

Sosyal denetleyicilerin yokluğu, yapılan yanlışların artmasını doğuruyor.

Geleceğin kestirilemezliği, şimdinin kaybolmasına ve geleceğin kaosa dönüşmesine neden olmamalıdır. Yurttaş egemenliği yurttaş odaklılıkla bir yönetim kültürüne dönüşürse bu kaygılarda yok olacaktır.

Etkileşim yokluğu yabancılaşma ve meşruiyet sorununa neden olmaktadır. Bu da yönetim ve siyaset krizi demektir. Çözüm, yurttaş odaklılıktır.



Kaynakça

Avrupa Konseyi (1996), Avrupa Kentsel Şartı, Çev: Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Yayın No: 10, Ankara.

Çukurçayır, M. Akif (2003), Yurttaş Odaklı Yerel Yönetim, Çizgi Kitabevi, Konya.

Çukurçayır, M. Akif (2006), Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi, 3. Baskı, Çizgi Kitabevi, Konya.

Dienel, Peter C. (1997), Die Planungszelle, Eine Alternative zur Establishment-Demokratie, 4. Aufl., Westdeutscher Verlag, Opladen

Hollihn, Frank (1978), Partizipation und Demokratie, Bürgerbeteiligung am kommunalen Planungsprozess, 1. Aufl. Nomos Verlagsgesellschaft, Baden-Baden.

Huntington, Samuel P. (1968), Political Order in Changing Socities, New Haven and London,

Huntington, Samuel P. / Joan M. Nelson (1976), No Easy Choise: Political Participation in Developing Countries, Harvard University Pres.

Kalaycıoğlu, Ersin, Karşılaştırmalı Siyasal Katılma, İ.Ü. Yayını, no: 3160, İstanbul, 1983

Kar, Bülent (2006), “Etik ve Yerel Siyaset”, Yerel Siyaset Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2, İstanbul.

Knemeyer, Franz-Ludwig (1995), Bürgerbeteiligung und Kommunalpolitik, Olzog Verlag, München; Landsberg am Lech.

Lijphart, Arend (1986), Çağdaş Demokrasiler,Yale University Press, 1984, Çev: Ergun Özbudun ve Ersin Onulduran, TDV ve SİD ortak yayını, Ankara.

Nadaroğlu, Halil (1989), Mahalli İdareler, 4. Bası, Beta Yayınları, İstanbul.

Özbudun, Ergun (1975), Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, AÜHF Yayınları, No.363, Ankara,

Schaefer, Peter (1982), Bürgerbefragung Philipsburg 1980, Ein Beitrag zur kommunalen Befragungsforschung, Speyerer Arbeitshefte, Nr. 39, Hochschule Für Verwaltungswissenschaften Speyer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YEREL DEMOKRASİ VE YEREL KALKINMA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» YEREL KALKINMA DA KALKINMA AJANSLARININ İŞLEVİ
» YEREL KALKINMA YEREL YOKSULLUK OLMAMALI
» YEREL YÖNETİMLERİN YEREL KALKINMA DA GÖREVİ
» YEREL YÖNETİMLERDE YEREL KALKINMA
» YEREL KALKINMA İLKELERİ VE BELEDİYELERİN GÖREVİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ BİRLİK HAREKETİ :: İlk kategoriniz :: KENTSEL YAŞAM-YEREL YÖNETİMLER-
Buraya geçin: